Kelime Koşusu

Cumartesi, Ekim 30

yeni uyandım

birkaç dakika önce sevgiden uyandım. görünmeyeni görünür kılan, bizi geçmişe bağlayan ağır zincirleri kıran, ekim ayını ekim ayı yapan o meşhur aktivasyon günü geldi çattı da bugün. hani şu farkındalığın neredeyse gözle görünür arttığı gün. kızıl kıvırcığım sağ olsun, elimizden geldiğince değerlendiriyoruz bakalım, herkesin en büyük hayrına olmasına katkıda bulunuyoruz kendimizce.

evet görünmez hedef kitlem, birkaç gündür pek bir şey duyamadın benden. sanma ki boşlukta yüzdüm diye, sanma ki malzemem bitti diye. öyle çok anlatılacak birikti ki, nereden başlasam, nasıl anlatsam şaşırıyorum şimdi.
bir çift göz kontaklarıyla başlamalı belki de :) o gözlerin içinde ilk defa bu kadar derinlere sokulabilmeyi, sadece bana odaklandıklarını böylesine derin hissetmeyi anlatmalı. hem de en sırıtkan, en salak halimle :P
sonra birinin doğum gününden bahsetmeli. kısa zamanda üzerimde çok emeği geçmiş birinden, etkilerinin neredeyse gözle görünür olduğu, aramızdaki sevgi/saygının dozunun tam kararında ayarlandığı, benzerlikler kadar ayrılıkların da dengeli dağıldığı o küçük bebek ilişkiden bahsetmeli. ve sonra onu mutlu edeceğiz diye nasıl koşturduğumuzdan, o somurtuk suratı iki cadı güldürmeye çalışmamızdan, sinirini yatıştırmaya uğraştıkça geri tepmesinden, ama olay mahaline varıldığı anda her şeyin mucizevi biçimde iyi gitmesinden ve sonunda günü başta o, herkesin mutlu mesut bitirmesinden. –burada o tatlı cadıya da teşekkür etmeli, duysun duymasın fark etmez. zaten o zamandan bağımsız bilmeyi bilir o, sağ olsun. günümü güzelleştirmeyi, sıcacık sevgisini hiçbir bilinçli çaba göstermeksizin yayıvermeyi, paylaşmadan paylaşmayı, olmadan olmayı iyi bilir. beni iyi bilir :) yine zamanı, mekanı zorla tutturup uzun aralardan sonra denk gelince şaşırttım tabii. o da beni 5 yaşındaki velet halimle görmeyi pek bekleyemezdi. benimle sevindi sağ olsun, benimle zıpladı elinden geldiğince, sonra kızdı tabii kızıl kıvırcıkla deli halime, ama o karçaşada yanlış anladı da kızdı, günü yine sevgi yumağı bitirdik çünkü :) -
ve tabii aynı günü büyülü kılan o kızıl kıvırcığa da laf atmalı buradan. bir “hali vakti yerinde” kestirmeli göze, hayaller kurulmalı beraber, iyileri kötüleri ayrı ayrı tartılıp göz göze, diz dize gelinmeye çalışılmalı, baktık olmadı soğuk sular içmeli üstüne üçer beşer, yetmedi bidonlar halinde. ve sonra kırık dökük hayallerden şiirler yazıldığını duymalı, sevinmeli böylesine bir duyarlılığa, sevinmeli böylesi bir saflığa ve sevmeli ayrı kalmayı hayal bile edemeyecek kadar çok. o tatlı “tanrısal güçle yaratma” çalışmaları, “kalbimiz temiz lem” geyikleri, sadece bakışları bile anlamlı kılan o güzel sevgiyi tattırıyor ya bana sektirmeden her gün, daha ne istemeli bilemiyorum. –tamam, tamam biliyorum ve bir “hal-vakit” diliyorum nesnesi belli olmayan, varsın hal-vakit seçsin istediğini :) - - bu sevgiyi bile paylaşıyoruz ya “bir hafta senin, bir hafta benim” diyerek, haklısın bir sene falan değildi aradan geçen, bir seneye sığamazdı bunlar, çoktan beri vardın/m/k..-
sonra parlak ruhlar gördüm bir çift. ayrı renklerde, ayrı seslerde, ayrı bedenlerde. büyülendim ayrı ayrı ikisinde de. saygı duydum, sevgi duydum. paylaştım da bunu onlarla. ama bilmiyorum şimdi, nasıl, niye nedendi. sanırım olması gerektiği içindi. merak ediyorum şimdi, nerede, ne zaman, nasıl gelir devamı, olmaya bırakıyorum o yüzden bütünün en büyük hayrına olacak şekilde..
-her cuma olduğu gibi dün de hayran kalındı aynı senaryonun inceliğine. hata bulmakta, dalga geçmekte, olay akışı içinde kurgusal ayrıntılara takılmakta üstüme tanımadığım halimle “helal be” lerle izledim yine. mor ve ötesi etkileşimleri de gözledim, herkes gibi. sevindim, benden/bizden hissettim ve cesaretlendim.-

Çarşamba, Ekim 27

bir uzun gün daha bitmeye çabalarken ufukta yenisi görünüyor. tepede koca bir dolunay hınzır hınzır parlıyor. benim bilmediğim bir şeyi biliyor sanki. belki de bilip bilmemezlikten geldiğim bir şeyleri.
yine zorlu geçti gün. yine aralıksız, molasız koşturmacalarla. ne nerede bitti, ne nerede başladı anlamadan. sanki uykusuzluk, yorgunluk değil bu hal, sanki her zaman böyleydim, hep de böyle kalacağım gibi. aman aman!
bıdır bıdır konuşan insanlar var orada burada. belki de varmış demeli. dostlar mı, düşman mı bilmediklerim. niyetlerini iyi ya da kötü diye betimleyemediklerim. hatta artık yargılamayı bile beceremediklerim, becerememeyi seçtiklerim. gerçekçiyim sanki biraz daha, değirmenlere karşı savaşmıyorum kılıçlarla. zamanın etkisi mi bu, kırılganlığın yerini soğukkanlılığın alışı, subjektif hallerin tarafsızlaşışı.. inen balyozlara çareyi kasket takmakta mı buldum :P
savunmasız yerimden vurdu beni son iki hafta. çabalayıp uğraşıp karşılığını görememekten daha acı ne olabilir? ve tabii kapasitemi, zamanımı verimli kullanamama fobim eklenirse bir de.. ama sekiz ay kaldı işte, sonra istesem de geri getiremeyeceğim, şimdi gözüme upuzun gözüken sekiz ay. -biraz da bu yüzden böyle etkiliyor ya olanlar, "ya sonra pişman olursam, ya sonra düzeltemezsem sonuçları, ya sonra çok geç olursa" lar.. sorumsuzluk mu, gevşeklik mi, ne yaptığım tam olarak?- daha dün sekiz yıldan bahsederdik, dört yıla indi sonra, sonra "son iki yıl yedik ayvayı" korkuları geldi, "sınıf ayrılacak, olamaz" lar sıralandı, sonra gördük ki pek güzel oldu, hatta çok güzel oldu, sonra "all star mı olacaksın başımıza" dediler, olduk, fark ettik ki tam yerinde, zamanında olduk. ve devam ediyoruz işte yuvarlanmaya, teker tokmak. o mükemmel planın kırıntıları serpiştirilmiş her yere, biliyorum. ama yine de şüphelenme hkkım var değil mi arada bir? "şu da olmayıverseydi..", "böyle de salak hata mı olur?!" serzenişlerini bu sene yapmazsam ne zaman yaparım değil mi ama :)
aktivasyon zamanı yakın, geçmişle bağlar kopuyor giderek, son paslaşmalar bunlar. yaralar kapanıyor, gereksiz yükler atılıyor. hazırız artık yeni rotaları çizmeye ve durmadan ilerlemeye.

Salı, Ekim 26

oben

boğazımda düğümlü yine kelimeler. ufak bir moladayım. akan trafiğin ortasında durmuş bir arabayım. etraf bulanık ve ben sadece bu andayım.bir dolu şey geçiyor aklımdan, farklı yüzler, farklı hayaller. dur diyemiyorum hiçbirine ya da kal.. çünkü an bile vakit yok durmaya. bu yorgun beden baş ağrılarını kapanan göz kapaklarını sırtlayıp yola çıkmalı. engin denizler var aşılacak, büyük adımlar var atılacak. oysa nasıl da küçücük kalıyor asıl içimde yer eden. her gün tekrar bakakalıyorum o giden geminin ardından. kah hatırladıkça sırıttığım anılarla, kah safça açık avuçlarımla. öyle buhar ki savrulurken tüm tuzumu alıp götürüyor, tüm ağırlığım uçup gidiyor. ama bazen öyle ani, öyle yoğun ki bu uçup gitmeler kanatıyor içimi. söküp alıyor sanki derine kök salmış bir şeyleri. işte tam da o kopuş sırasında inceden bir sızı doğuyor içimde. yavaş yavaş batan bir iğne gibi. sonra birden geri çekildiğinde sızan o hafif kan ferahlamayı getiriyor. bir "oh be!" çıkıyor ağzımdan. "oh be!"zihnim birçok yere demirli bugün. aynı şeytan üçgenlerinde dönüp duruyor. uzaktan bakmakla fark edilen o küçük ayrıntılar arasında, bir o yana, bir bu yana savruluyor. ah o gülüşler, ah o sevinçler, ah o nefes kesişler.. yarın uzuuun bir gün olacak. kocaman olacak. sonsuza uzayacak. o yüzden iş görmeli şimdi. yarını hafifletmeli, alınacak nefesleri ikiye, üçe bölmeleri.mor odanın eski yazıları bulundu bugün. bakıldı, okundu, dokunuldu. ne garip bu sefer hüzün yoktu, gözyaşı yoktu, acı hiç yoktu.
ve yine sinemaya gidilemedi, olsun lost in translation izleriz biz de trt 2 de. yetinmeyi biliriz elimizdekiyle.

Pazar, Ekim 24

heyecan kumkuması

yoğun bir gündü bugün, yetiştirilecek onca iş bir çuvala girdi. kafamda bıdır bıdır konuşan onlarca ses. merakta bekleyişler, hızlı koşan kelimeler, renkler/sesler/harfler birbirine girdi. ve kabus hala bitmedi.içimde söyleyecek birkaç şey birikmiş birilerine onu fark ettim bugün. pek fazla tutmayacağım içimde zaten, yakındır çıkmaları. hele zorlayıcı bu kadar etki varken üzerimde. çözmeye çalışıyorum bazı değişiklikleri, nereden, niye gelmişler diye. kendimdeki değil, çevremdeki. yeni yeni görmeye başlamışım, daha önce neredeymişim ki?gelecek planları asılı duruyor bir köşede. bu mor saçlı mor duvarlı kız nerelere gidiyor, hayatını ne yönde sürdürmeyi planlıyor, anlamaya çalışıyorum. önümde açılan o kadar farklı renkli yol var ki. ve yine anlıyorum ki, hayatımın en renkli senesini yaşıyorum. bir an sonra ne olacak bilmeden koşuyorum. duvara çarpmak da elimde, birbiriyle alakasız onlarca yere atlayıvermekte. hepsi ufak derece farklarında gizli. biraz sağ, biraz sol yapmakla. ufacık ayrıntılar kocaman farklar yaratıyor bu sene. haliyle heyecan taşıyor her yerimden. ve merağın sınırı yok

Cumartesi, Ekim 23

oyadan güller

bugün özgür, bugün mutlu, bugün hafifim. ..tim. çünkü bir az önce yine dağlar kadar işim olduğunu fark ettim :( olsun, yine de aheste beste, yüzümde kocaman gülümsememle işe girişiyorum. aslında şimdiye kadarki gelişmeler bir sonuca ulaşabileceğimi düşündürtmüyor ama, nedense sonsuz bir güven var içimde. uç desen emin ol, havalanıp kanat çırpabilirim şimdi. :)odamda yeni bir misafirim var yine. her şey değişiyor etrafımda, hızına şaşıyorum :)uzun zamandır görmediğim yüzlerle karşılaştım yine. hatta her gün görsem büyük ihtimalle selam vermeyeceğim, en son ne zaman, nerede, neyi "paylaş"tığımı bilmediğim insanlar arabalarından korna çalıp durdular beni. şaşırdım. :P ve güldüm kendime, onlara, keskin yargılarıma, görüntünün gerçeği hiçbir zaman doğru yansıtamayacağına. -buradan yine 6 yaş zeka seviyesine geçiş yapabilirim, bu ara her şeyi aynı yere bağlıyor zaten zihnim, yaklaşan bir partiyi kutluyorum, ama davetli miyim henüz bilmiyorum :P-"haydi gelin üstüme, korkmuyorum!" diyordu o buğulu ses geçen hafta, sanırım ben de aynı durumdayım. matematiğe aykırı bunca işin gücün arasında böyle aptal aptal sırıtmaya, hayallerde yüzmeye hal bulabildiğime göre, kendimi süper kahraman falan sanıyor olmalıyım. :P
-çağan ırmak diyorum, çemberlerde gülden oyalar diyorum, ah diyorum, of diyorum, o projenin içinde ben de yer almak istiyorum! ayak işi verseniz yaparım, n'olluur!?--sinemaya gitmeyi özledim ben!! kızılım kıvırcığım, tut elimden götür beni!-

Perşembe, Ekim 21

cici o, çok cici :)

mutlu oldum benn bugünn :) yaşam sevinci böyle bir şey. hem sınavım iptal oldu, hem bıdır bir çift göz anılarıyla doldu -cici o, çok cici :) -, hem oradan buradan kedi göz ve kızıl kıvırcık çıktı, hem saçım yine mor oldu, hem de dershaneydi/etüddü sorumluluklarım haloldu. e üstüne eve arabayla bırakılınca eşek gibi uykusuzluğa, deli gibi yorgunluğa rağmen salak salak sırıtıyor işte insan. -o da sırıttı benimle :P --> ahanda 6-7 yaş velet zeka seviyesine indiğimin resmi! -
hepimiz gülelim bugün olur mu, deli gibi gülelim!

-takipçileri listeleyecek cihazı görüyorsun şu an sağ tarafta bir yerlerde, aslında mor olacaktı o beyaz kutu, ama nedense reddediyor seçimlerimi. çok bir hedef kitlem varmış gibi koyuverdim baş köşeye. sanırım nerede durduğumu bilmek istedim. kimim, neyim, niyeyim göreyim dedim.-

-laf etme yeri göreceksin bir de link lerde. önceki server ım türkçe karakter desteğini zört diye kaldırmadan önce doluydu orası az biraz, sonra sinirlendim, sildim o çözmesi çin işkencesi yorumları ve uğraşmadım bir daha. şimdi duracak öyle, olur da bir iki kelam etmek isteyen olursa, "kelime koşusu ne be, ne saçmalıyorsun orada?!" tepkileri, "ha gayret, çalışsan, çabalasan bir şeyler olacaksın!" destekleri vermek isteyenler açık kapısı. sağdan buyrun..-

Çarşamba, Ekim 20

çıkar mı çıkmaz

işte yine aynı yerdeyim, aynı çıkmazda. kendi kendime girdiğimi bildiğim, kendi kendimi içinden çıkartmamayı becerdiğim ve bu yolu seçtirenleri (!) ölesiye suçladığım yerdeyim. biliyorum içimde aramalıyım bu öfkenin sebebini, zarar verip acıtsam kendimi anlık tatmin etmekten başka neye yarar ki?ancak şimdi fark ediyorum işte, bu kadar biriktiğini bir şeylerin. üst üste gelen başarısızlıklar, "burama" kadar gelen sorumluluklar, zamansızlık, kendimden beklediklerimi karşılayamaz hale gelişim, farkındalığımı pratiğe dökemeyeşim ve yıllar yılı içimi kemiren kapasitemi iyi değerlendiremediğim duygusu.. hepsini aştım, olumsuzlukları rahatça atlattım, ilerledim ve geriye hiç bakmadım, özellikle bu haftanın -çok da güzel- gelmeyi başardım.. başardığımı sanıyordum! oysa şimdi birdenbire alevleniverdi tüm gizli küller. keşke sadece kıvılcımda olsaydı sorun ve ben ölesiye acıtsaydım, elime aldığım bıçağı durmayıp saplasaydım kalbine. daha önce çok yaptım yine yapardım.. ama değil ve hiçbir zaman olmayacak.. o etkiye açık, dengesiz, kendine güvensiz, insan ilişkilerinde başarısız, çevresince anlaşılamayan, kırılgan, sivri dilli, kimseye güvenmeyen o küçük kız vardı ya hani 8 senedir içinde korunduğum o duvarlar arasında akıllı, bilinçli, neşeli, güçlü bir kıza büyüttüğüm, işte o ağlıyor içimde yine. dışarı akıyor yaşları. "ben hala burdayım, hala peşindeyim, benden kurtulamazsın!" diyor. ve ancak şunları yazarken bir parça huzur bulabiliyorum yine. kaos insanı olamadım hiç, olamayacağım da bu gidişle. duygularım, düşüncelerim, korkularım, sevinçlerim etiketlenip dolaba kaldırılmadıkça nefes alamıyorum.
işte böyle morlarım, turuncularım. mor "saçlı" odadaki, mor "duvarlı" kız koşturdu bunları, yüzü gözü şiş, ama içi gülen. evet içim güldü yine. hatta zihnimde aynadan kendime göz kırpan aksim belirdi. güldüm ve sevdim yine kendimi. sarıldım doyasıya. -narsistlik ruhuma işlemiş benim :P kendimle arama salak kara kediler sokar mıyım hiç? :)

Pazartesi, Ekim 18

bir

o kıllı siyah cüceler dağıldı gitti. tünelin sonunda ışık parladı yine ve doğru koridora saptım o dolambaçlı labirentte. ama bir sorun var yine! benim kafam karışık! "ne yapsam, ne etsem, nasıldı, neydi, neden böyle, neden şimdi?" demekten yoruldum. etrafımdaki durumumu bilen sayılı adam da bıkacak her halde bu halimden yakında. gerçi mutlu mesut karşılıyorlar, sonuna kadar destekliyorlar şimdilik. ama bu kafamın karışıklığını gidermiyor! :( bıf lardayım, meraktan çatlıyorum, sorup danışmak istiyorum önüme çıkan herkese, özellikle de bir kişiye!..
-gözümde büyüttüğüm o kocaman engeller ufaldı gözümde, ama her zamanki gibi/sezen gibi boşlamaya sürüklenmekten korkuyorum. panik mi olmalıyım ya ben hep, bu mudur bünyenin tek katalizörü/yakıtı-
-yeni yüzler var dokunduğum, farklı yollardan iletiştiğim. sevindirici tabii. yeni olan her şey gibi.-
-bugün sevgidoluydu, bugün güneş doluydu, bugün ışık doluydu. ne mutlu :)-
-bana şans dile! bir de "kolay gelsin!" de :) -

Cumartesi, Ekim 16

o siyah kıllı cüceler

içimde dolanıyorlar yine. zihnimin koridorlarında bir odadan diğerine koşturuyorlar. tutup kollarından yakalasam, yokalacaklar biliyorum. ama öyle hızlı ve öyle çoklar ki. hangi biri, hangisine önce girişsem daha iyi demekle kalıyorum. harekete bile geçemiyorum.
korkuyorum evet, ödüm patlıyor bu ara. aylar sonra gözlerimden yaşlar süzülüyor, neden, niçin bilemiyorum. üzüntü değil bu, çaresizlik değil, kendine acıma değil. ama devamlı ne yapsam, ne etsem planları sinirlerimi geriyor. durup dinlenmeden devamlı hesap-kitaplarla uğraşmak patlama noktasına getiriveriyor. somut bir çıkış yolu üzerinde durabilsem, aynı doğrultuda birkaç adım atabilsem yetecek. ama olmuyor :( sanki o ortada br çekim merkezi var da, ben onun etrafında uydu misali dolanıyorum. elips bile olamıyor yörüngem. sabit bir yarıçapla dolanıyorum. oysaki ilerlemeye çalışıyorum var gücümle her an. devamlı rotalar çiziyorum. ama bir şekilde kaçıyorum farkında olmadan asıl çözümden. güvenli bir uzaklıkta, sabit bir rutinle kendimi kandırıyorum.
ruhsal devinimlerimi gözlemeyi iyi öğrenmişim geçen zamanla. ama somut eylemlerimi rasyonalize etmeyi unutmuşum arada. illa bir yerlerde bir şeyler eksilmek zorunda mı ya!? nereye kadar temkinli, dikkatli olabilir insan? -işte tam burada ikinci çıkmaz yola sapıyorum: kıyas.. alakasız her türlü insanla kıyaslamaya girişiyorum kendimi. ben nerede yanlış yaptım ki... li cümleler kuruyorum, soru işaretlerinden sonsuza giden köprüler kuruyorum. ve sonra geriye dönüp bakıyorum. hala mesafe aynı, ben hala o sabit merkezin çevresinde dönüyorum.

-o süpriz haberle gelen rahatlık bugün sona erdi anlayacağın gibi, ona güvenmiştim. şimdiyse hata veriyor beynim. çıkış bulamıyor. hesaplıyorum, planlıyorum, ama doğru sonuç çıkmıyor. uyduramıyorum. imkansıza ulaşmaya çalışmak mantıksız gibi geliyor sonra. ya duruyorum ya bilinçsizce önümde bulduğum herhangi bir şeye odaklanıveriyorum. daha iyi bir çözümü olmalı!!!-
-tam hangi anlarda, neyi düşününce hata veriyor beynim? verimi düşüren ne? öğreneceğim! başka yolu yok!-

Perşembe, Ekim 14

mavi gökyüzünde mor bulutlar

upuuzun bir gündü dün. okulda yedi ders, çıkışta iki saat grup çalışması, ardından 3 saatlik öss denemesi ve günü zıpır bir konserle kapatış. winzip le sıkıştırdım günü sanki :) altından kalkılabiliyormuş demek ve en güzeli ertesi günün veriminden çalmıyormuş. kapasitemizi bir de bu yönden sınamış olduk böylece. gerçi eğer konseri ayakta izliyor olsaydım, her halde bu kadar şanslı olamazdım :P. tepinmekten eve bilinicimi kaybetmiş halde varırdım muhtemelen. -herkesin sınavı/dersi/sunumu vardı kardeşim ertesi gün, şimdi burada böyle anlatmak ayıp mı oldu acep :P-
hafif kabuslu bir gece geldi ardından. olsun, güne biraz garip başladım ama iyi gitti. hatta çook iyi :) -bilen bilir neyi/kimi kastettiğimi :D - uyum süreci sona eriyor sanırım. hem sosyal anlamdaki emrivaki hallerin zorlayıcılığı azaldı, hem de içimde huzuru/sevgiyi hissetmek kolaylaştı. fazla dalgalı değil artık günler. -"bazı" dış etkenler hala paralalize etmekte gerçi, görmezlikten gelemem-
gelecek hafta biraz korkutuyor ama. iyi kalpli bir zıpırın yardımıyla nefes alacak küçük bir pencere açtım kendime, gerçi bu da şimdiden toparlayabileceğim bazı işleri aksatmama neden oldu, sağladığı kolaylık sayesinde paniğimi azalttığı için. ama bunun da kalkarız altından evelallah. azmin gücünü her gün yeniden kanıtlamaya alıştık nasılsa :P
odam mavi gökyüzü halinden mor bulutlara geçecek yarın. bu 6 senelik mor hastasının hayali hele şükür gerçek oluyor. bu anlamda üniversitede psikiyatri okumamın yaratacağı etkinin benzeri söz konusu. acaba elde edilemeyen mi daha değerli, yoksa ideallerin gerçekleşmesi gercekten bünyeyi sevince boğar mı??
şiirimsileri ailemle paylaştım arada. ki ailede başlayan paylaşım süreci geniş/ummadığım kitlelere ulaştı. meraklardayım, acaba katalizör etkisi yapar da aylar sonra kalem-kağıt arattırır mı diye. sonra bestemsilerin dinleyici kitlesi genişledi. gerçi seneye blog dan doğru dürüst bir web sitesine geçebilmeyi başardığımda, herkes erişebilme fırsatı bulacak ama olsun, önhazırlık sayılır bunlar.
-hayatı baside indirgemek her zaman olumlu sonuç vermiyor galiba, titizlik ve panik de lazımmış biraz. adrenalin sağlıyor adama. başarı gücü de artıyor böylece.-
-dev sarışından taze haberler geldiğini de unutmamalı. özledim keratayı, gelse de bir boğarcasına sarılsa bana yine :) ama mutluymuş, heyecanlarla doluymuş, bunu biliyorum en azından. uzun süredir izini sonsuza kadar kaybettiğimi düşündüğüm dikkate alındığında minnettarlığımın boyutları daha iyi kavranabilir sanırım :)-

Salı, Ekim 12

bir gün daha akıp geçti yine. nefeslerle aralanan, gri gökyüzünü seyredalan. -evet artık suratına bakmadan itip kakmıyorum kalıplarıma uymayanları, tadlarına varmayı öğrendim sanırım. yüzüme çarpan soğuk havanın beni "uçuşturması", çiselen yağmuru şemsiyesiz karşılayabilmenin huzuru ve o puslu atmosferin bu koca şehri nasıl da akıllı uslu gizlediği. sevdimm, gerçekten.. hatta yürüdüm bugün, hissederek. uykusuzluğa, aceleye, baş ağrılarına rağmen dinlendim.
sonra mucizelere inandım bugün. tam umudu kestiğim anda bir başka ışık, tam kahretsinlere dalarken bir başka kurtarıcı. bir kapı kapanırken diğeri açılıyormuş evet :) -kırmızı karanfile sevgiler, hastaymış meğer yeni yaşının ilk gününde, işi başından aşkınmış, doğum günü hediyelerini kabul edesi bir gününde olmayacakmış yarın, olsun varsın, buluşmaları erteliyoruz biz, sevgileri değil :)-
sonra sevgileri hissettim bugün. umulmadık yerlerden çıkan anlayışlı bakışları, küçük-tatlı heyecanları, bir çift göz kıvılcımlarını orada burada -nasıl da kırılgan, nasıl da elle tutulumaz, gözle görülmez bir güzelliktir bu, üflesen sönüverecek, bir daha hiç geri gelmeyecek gibi, bir yandan da üzerinde tepinsem de belkilerini hiç kaybetmeyecekmişim gibi :)-
sonra ailemi hissettim bugün. yanımdalıklarını, tepeden tırnağa beni dolduran varoluşlarını, sonsuz toleranslarını, bir o kadar eşsiz fedakarlıklarını, koca çeneme bağışıklıklarını. -tanrım lütfen hayalimdeki karşılıkları eyleme dökmeme izin ver!-
her sabah o garip rüyalardan uyanıp şu koca curcunaya dalıyorum ya, olasılık hesabına döksek kim bilir kaç üssü kaç çıkacak getiri-götürü fırsatları. şaşırtıyorsun beni hayat, yine, yeni ve yeniden..

Pazartesi, Ekim 11

Veee..

..kutlu olsun hep kendini içindeki adaya hapsettiğini varsaydığım kız! her ne kadar sen tam vaktindeki spontan kutlamamı engellediysen de :P bu kadarını yapmamı önleyemezsin :) seneye bugün "olan-biteni" beraber kutlarız umarım. zamanı da, mekanı da aşarız belki o zaman. gerçeğin üstünde bir yerlerden kahkahalar patlatırız, hayatın dramına hüzünlenmek yerine. öperim -evet, kocaman :)-

"orada kimse var mı?"

diye bağırdım kendi içimde demin. yankılandı sanki boş duvarlardan. "evdeki temizlik günü" havası var sanki. -ki evde gerçekten temizlik var :P- kış öncesi badana/boya/izolasyon türü hazırlıklarla meşgulüm. şimdi oralarda bir yerlerde kızıl bir kıvırcık sırıtacak, hatta dil çıkartacak bana: "en ufak bir dalgalanmayı değişim sanıyorsun be sen de" diyecek :) olsun, hala oda toplamak kadar basit gözümde "sil baştan" lar benim. ya da bir titizlik/dikkatlilik var üzerimde. anında ne yanlış, niye yanlış tespit edip işe girişiyorum. büyük sorunlar, sinir krizleri falan beklemiyorum. en ufak bir pürüzden bütünü gözden geçirip radikal değişimlere yönelebiliyorum. eski güvenlik arayan, yeniliklerden tedirgin olan hallerimi raftan da indirip çöpe attım artık. her gün sonunda ara toplamlarla ilerliyorum. sanırım başka türlü başa çıkılmıyor hayatla. yıllar geçtikçe tecrübeler tortulaşıyor, dibe çöküyorum kendi hızında. sanki yakamdan biri tutup çekiyor gibi geliyor, aynı anda hem ileriye, hem geriye koşmak, eş zamanlı sayısız işe bulaşmak zorunda kalıyorum. işte bu yüzden kızıl kıvırcık, işte tam da bu yüzden, devamlı -ister yılda, ister haftada bir- değişiyorum. ve her seferinde en az bir öncekindeki kadar iliklerimde hissediyorum o rüzgarlı havayı.ama biliyorum, "değişim" e aynı anlamları yüklemiyoruz hepimiz. kökten ve yüzeysel olanlar olarak ikiye ayırıyoruz belki. ya da anlık ve temelli. hepsi yerine ve şahsına göre doğru tabii. ama bende her gün yeniden başlıyor hayat. rutinlerimi de, özgünlüklerimi de her gün yeniden seçmeyi seviyorum ben. zihnimi uyuşturmaktan kaçınıyorum galiba böylelikle. tembelleşmiyorum. ve umarsızlaşmıyorum.

Cuma, Ekim 8

sağ ol anne!

mor-turuncu sayfalar. siyahın karanlığında parlayıp yoluma ışık tutan, en korkak, en güçsüz, en beceriksiz olduğum anlarımda beni o parlak aynaya bakmaya zorlayan, devamlı "kimim, neyim, nerdeyim?" soruları sorduran, beni ben yapan sayfalar. tek başına bütün olmayı kendime hedef bellemişken kendimi size bağımlı yaptım galiba. kendi yazılarımı tekrar tekrar okumak bile yetiyor arınmama.
"meditasyon gibi yazıyorsun zaten." dedi geçenlerde eskilerden bir dost. düşündüm. galiba artık hayatım tümden deneysel meditasyon çalışmalarından ibaret. her halim ruhumdaki bir açıklığı kapamaya, sevgi taşan bir deliği potansiyelini her yere eşit dağıtacak şekilde ayarlamaya, kanayan bir yaraya pansuman yapmaya, göz kırpan bir kıvılcımı her yerimi ısıtacak koca bir ateşe döndürmeye ve içimi kemiren böcekleri ilaçlamaya yönelik sanki. belki de gerçekten hayat bundan ibaret. ruh ve beden gözlemciliğinden, hayatı ve insanları kendindeki yansımalarıyla adlandırmaktan ve devamlı ayaklarının üstüne basmaya çalışmaktan ibaret.
yağmurluydu bugün. hiç durmadı. sel oldu, göl oldu, aktı durdu. gri gökyüzünde de hava alabiliyormuşum artık, burnumdan su damlarken de gülüp eğlenebiliyormuşum. uykusuzluğa da, siyah-beyazlığa da içimdeki boyalarla renk katabiliyormuşum. ne mutlu her günü koca bir hediye paketi gibi açabilenlere..
-kızıl kıvırcık kötü bir süpriz yaptı bugün, telaşlandık yok yere. ama iyi şimdi, oh :). --bir çift gözün rehberliğinde yeni yüzler keşfediyorum içimde, sağ olsun o da, hep öyle somurtuk sırıtsın :P -
-ada kızı şehirli oldu yine, ama yüzünü göremiyorum bir türlü, 3-4 saat çene çalmayı özledim onunla -3 saat ben, yarım saat sessizlik, yarım saat o :P- , bakalım ne zamana kısmet olacak?..-
-kendime notlar yazıyorum devamlı, durmuyorum. ama dışarıdan da notlar yazdı bugün biri, kırdı beni, duvara kafa attım sanki ve yarım saatlik bir beyin sarsıntısı yaşadım. en yakınındakiler kafa atmanı sağlamazsa, nasıl aşacaksın ki o duvarları? bil evet, bil. sonradan pişman olmaktansa, kısa süreli dank edişler yaşatsın balyozlar. gün geçtikçe körleşmekten iyidir. sağ ol anne!-

Salı, Ekim 5

bım bım

düşündüm. bugünü nasıl tanımlayabilirim diye. yine isim takmak istedim. ve garip diyorum şimdi yeterli, yetersiz umursamadan. bir gün içinde ne kadar çok alakasız şey arka arkaya olup bitiyor. karıştırıyor, güldürüyor, kızdırıyor, heyecanlandırıyor, dövdürüyor, sevdiriyor. bir de "nasıl gidiyor?" diye sorunca "hiiç, bildiğin gibi" derler. nasıl derler, nasıl diyebilirler, anlamıyorum. her gün yeniden doğup büyüyüp ölürken insan, nasıl hayatı toptan rutin bir süreç olarak algılayabilir. değişimleri, anda çekilmiş fotoğrafları nasıl görmezden gelebilir. -bilerek koymuyorum soru işaretlerini, böyle büyük sorulara gerçekten cevap arayamayacağımı düşünüyorum sanırım. yalnızca şaşırmakla kalıyorum. orada duruyorum.-oradan oraya koşuşturmalar, iş bitirme/sorumluluk yerine getirme dizeleri, bir çift göz etkileşimlerinin paralelize edişleri, farklı yüzlerden farklı öyküler, kızıl kıvırcıktan nameler ve uzun zamandır ertelenen, ertelendikçe gereksiz yere gözlerde büyütülen bir konuşma. galiba elime mor bir balon tutuşturdu bu gün. sonra şişirmeye başladı. o büyüdü, ben büyüdüm, o büyüdü, ben zıpladım, o büyüdü, ben güldüm. hala da gülüyorum :) ve hayata her türlü kötü süprizine, beni ters köşeye yatırma çabasına rağmen gülmeye devam ederim umarım. gerçi dünü, az buçuk yardımla da olsa, bu kadar başarılı atlattıktan sonra, sırtım yere en azından bu sene yere gelmez sanırım. ne güzel, olduğun gibi olurken etrafında olanlara değmek. kimseyi itip kakmadan, beklentilerle dolmadan, güçlü arzularla kısıtlanmadan. değmek hayata, onu sırtında taşımak zorunda kalmadan. böyle hissettiren herkes: iyi ki oldunuz, iyi ki varsınız..
-kısa çizgi içi cümlelerde gönderme yapılacak biri daha var artık :) yeni geldi uzun yoldan. hoşgeldi, hoş da bulur umarım.-

Pazartesi, Ekim 4

aaaa*

garipötesi bir gün daha işte, hatta şu şurada sağsalim oturuyor olmam bile şaşırtıcı neredeyse. fizikselinden ruhsalından binbir iş açtım başıma, ama yine burada sırıtık sırıtık oturuyorum işte. -bir çift gözün bunda büyük etkisi olduğunu itiraf ediyorum evet. kendime mal etmeyeyim şimdi :P-o deli heyecan, o kırılgan hayaller, o tatlı merak.. burnumda tütüyorlarmış meğer. teker tokmak yuvarlanıyorum sanki bir şeylerin içine. içimde kocaman "ah"lar, "oh"lar, "keşke"ler. sonu hayrolsa bari :)mantık kuralları işlemiyor durduğum noktada. sanki yaşamın diğer tüm üyelerinden bağımsız, alakasız ve olağan bir hal bu. tanıaynlar şaşırıyorlar "seni böyle göreceğim aklıma gelmezdi" diye. asıl ben kendimi yadırgamalıydım zaten düşününce. ama umrumda değil, sonu da başı da. iyiyim böyle. böyle olmadan önce de iyiydim. demek ki dert etmeye gerek yok olan biteni. yaşamak gerek olduğu gibi..bazen de düşünüyorum, acaba harekete mi geçmeli? çok mu kayıtsız kalıyorum her şeye, fazla mı kaderci oldum. tartıp biçiyorum kendimi ikide bir. belki gözümden bir şeyler kaçıyordur diye. bilemiyorum..
kendimde kocaman boşluklar ortaya çıktı bunların dışında. acilen dolması gereken karar delikler. onlardan önce davranmalıyım. onlar beni yutmadan ben onları yutmalıyım. yoksa çok geç olabilir. hayallerim kabusa dönmeden önce eyleme geçmeliyim artık. savsaklığım, dalgacılığım son bulmalı. yeni yöntemler, yeni planlar yapılmalı. idealize edilmeli yine kendi halindeki hayat. çalışmalı biraz, üzerinde oynamalı. eskizleri bitirip asıl resme başlamalı. yanılma payları, olasılıklar, şanslar ve olmazsa olmazlar hesaplanmalı.
şimdi!
başla!..
-yine güzel şeyler duydum bugün, özlediğim seslerden. anlattım, dinledim, okudum.. öpmeli hepsini, kocamann!

*ellerini iki yana açıp uçak takliti yapan çocuk misali döne döne koşturan bir halde çığırıldığı varsayılmalı

Cumartesi, Ekim 2

"merhaba ben sezen"

sabah böyle uyandım evet. rüyamda girdiğim beden yukarıda geçen birinci tekil şahısla pek bağdaşmıyordu çünkü. bambaşka bir hayat yaşadım, bambaşka insanlarlaydım. "benim, sezenin" dediğim her şeyden bağımsız, özgür ve halinden oldukça memnun bir "ben"le tanıştım. adını sordum ona, kendimi tanıştırdım ve sonra ona bütün gün "benim" hayatımı gezdirdim. bir köşede oturdu ve izledi. o da, ben de birken iki olmanın sevinciyle doluyduk yani. farklı bedenlere değdik, farklı gözlere dokunduk, ama ortak paydada buluştuk. çok şükrettik beraber. zamanı hayal edebileceğimizden daha iyi kullandık çünkü. ve enerjimiz, şevkimiz hiç tükenmedi. durmadık hiç, devamlı yoldaydık, devamlı ilerliyorduk. doluydu yani bugün, hiç olmadığı kadar. çünkü iki yürek atıyordu bu sefer benliğimde. her ne kadar "onun" gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu bilsem de, yakın olmak, yanımda duymak güzeldi. onun yaşadıklarından kendime pay çıkarmak, onun paylaşımlarınıı kendime maletmek ve eş zamanlı bir paralellikle onun da aynı şeyleri hissettiğini bilmek.. güzeldi :) -lem şizofren mi olacaksın başıma!-