Kelime Koşusu

Cumartesi, Ocak 22

tatil havaları 2

günler uzuyor ve beraberinde yeni çabalar, yeni mücadeleler getiriyor. ödüller de var tabii, ama görebilene. ve bazen o kadar gölgeli, sisli yollardan geçiyor ki insan yolun kenarındaki çiçekleri fark edemiyor.
kendimi garip bir girdap içinde hissediyorum 2005 in başından beri. her şey kontrolümden çıkmış, bilinçsizce oraya, buraya saldırıyor gibi. bir yandan da hiçbir zaman olmadığım kadar titiz ve özenli biçimde temizlenmeye, arınmaya, sevgiye odaklanmam gerekiyor da, içimdeki yoğun karanlık beni tembelleştiriyor, özümden uzaklaştırıyor gibi.
bir yandan kendimi boşluğa, nefrete ve öfkeye alıştırırken, bir yandan da uyanmanın, kendine gelmenin, dizginleri elime almanın zamanı geldiğini haykırıyorum. öyle çelişkili, öyle hileli bir oyun ki bu, hiçbir zaman olmadığım kadar körüm ve hiçbir zaman olmadığım kadar bilinçliyim.
kendimle kavgalarım artarak sürüyor. devamlı bir eleştiri, devamlı bir harekete geçirme çabası. kendimi iteklemekten bıktım. bir o kadar da miskinlik, umarsızlık var üzerime yapışıp kalmış. sanki giderek katılaşan beton harcı gibiyim. bir şeyler yapmazsam donup kalacağım sanki. hem de en hareketli olmam gereken dönemde.
somut olaylar, insan ilişkileri, günlük faaliyetler... o kadar çok gereksiz çöp var ki zihnimde, neresinden tutsam elimde kalıyor o koca yığın. devamlı bir sonraki anı planlamak, bir yandan da devamlı anı sabote etmek. iki zıt karakter içimde hapis ve itişip kakışıyorlar devamlı. ah bu çelişkiler beni öldürecek. kendi kendimi engellemeyi neden bu kadar seviyorum ben?!

Salı, Ocak 18

tatil havaları

Yazdım. Adeta nefes almadan. Hem zamanı, hem kendimi, hem de geri kalan tüm dünyayı unutarak yazdım. Nasıl da ihtiyacım varmış içimi dökmeye. Her gördüğüm yüze ayrı bir hikaye anlatırken tükenmemiş içimde üst üste yığılanlar. Ve o kadar yoğun akıyormuş ki yük musluğum, hiç temizlenememiş bunca zaman o karanlık depo. Dolmuş da dolmuş. Sonsuza uzanmış bir kolu, halini olağan sanmış, “Böyle geldi, böyle gider” umursamazlığındaymış.
Neyse ki zamanında fark ettirdi şu tatil havaları. Birilerine söyleyecek bir şeylerim olduğunu hatırlattı. İlk hesaplaşmamı gerçekleştirdim üç ayrı mektupla, yazarken kendimden parçalar koparıp kenarlarına tutuşturduğum ve sahiplerine sayısız gözyaşı döktüğüm mektuplar. Öyle çok kelime saklıymış ki içimde, uyumaya vakit bulamadım o gece. Güneşle buluşurken delice yağan yağmur, ben yatağımı unuttum. Var olan tek şey bu ekran, bu klavyeydi ve hayalimde canlanan o tanıdık yüzlerdi.
Uzun zamandır içimi kemiren tüm o bulantı hali dağıldı. Oh çektim kocaman yatağıma uzanırken. İlk defa yatar yatmaz uykuya daldım. İlk defa karmakarışık rüyalarda boğulmadım. Güzeldi. Bir de sabah bağırış çağırışla uyanmasaydım, uzun zamandır ilk kez uyumayı hatırlayacaktım. Neyse ümidimi kesmedim, hala o günün geleceğine inanıyorum :)
Planlar, programlar yapıldı, gerçi kendimi pek pohpohlamadım cesaretlenebilmek için. “Yaparsın sen, yaparsın!” nutukları çekmedim. O yüzden birz havada asılıyım hala, ama ümitliyim kendimden. En azından daha somut artık kafamdaki resim. Hedef belli olunca geri kalmak daha az acı :)
Uzağım biraz dış dünyadan. Kendimi dinlendiriyorum yine. O kadar yoğun ki hesaplaşmalar, karşılaştıklarıma gerektiği gibi, özüme uyacak gibi davranabileceğimi sanmıyorum da pek. Ağırdan alıyorum, nasılsa var daha zorunlu sosyalleşmelere. Biraz daha kendi zihnimde dolanmayı sürdürebilirim. Arınma sürecimi uzatabilirim.
Üzerimdeki o ölü toprak tekrar görünür oldu geçen hafta, bu haftaya da sarktı hatta. Ama artık içimdeki ağırlığını hissetmiyorum. “Yapsam ne olur, yapmasam ne olur?” çıkmazlarından kurtuldum. Ama hala pratik eksik tabii ki, yine de kendimi “yapabilen” olarak görmeyi özlemişim. Genel olarak güvenim tavandaydı hep gerçi, ama tam yapma anına gelince “Böea!” şeklinde bir ünlemle kendimi yatay pozisyonda beyin sulandıran hallerde buluyordum. Şimdi en azından az buçuk iş ucundan tutabilme başarısını gösteriyorum. Hey bu benim için oldukça büyük bir ilerleme tamam mı?!
Net bağlantım bitti ve almamakta direniyorum. Biraz olsun kendimi koruyorum böylece. Bilinçsiz zaman vakumlama araçlarından birini kontrol altında tutuyorum hiç olmazsa. Ve kaçıyorum şimdi, sorumluluklarıma gömülmeyi deneyeceğim. Kördüğüm haline gelmiş takılarımı yere düşürdükten bir hafta önce topladım da demin. Ümitlendim yine kendimden, belki başlasam biter bir şeyler daha bu gazla :)

Salı, Ocak 11

çalışıyorum işte. dikkat yine dağılıp duruyo. sabahki o garip rüyaya gidip geliyor. of, hastalık hem uykuların hem rüyaların huzurunu kaçırıyor.
zamanla büyük sorunlarım var yine. ne olacak halim anlamaya çalışıyorum devamlı. kendimi kontrolü abartmaya başlayacağım sanırım yakında. en istemediğim şeyi yapıp yine üzerimde baskı kurmaya kalkacağım. sonunda elime gerçekten olumlu bir şeyler geçecek mi emin değilim tabii.
kardeşim sınıf arkadaşı öldü. hem de bir sınıf arkadaşının babası ona arabayla çarptığı için. hani o hep haberlerde gördüğümüz sırasına bir dolu çiçek konan çocuklar var ya. onlardan biri de kardeşimin sınıfındaydı bugün. yılbaşı günü olan kaza sonucu hastahanedeki savaşını kaybetmiş. hiç geçmeyecek bir baş ağrısı gibi. bundan sonra yeni bir yılı mutlu kutlayabilecek mi o iki aile? ben unutup gideceğim, bir ay sonra silinecek hafızamdan, ama o iki ailenin her ferdine yansıdı bir kere. vicdan azabından ya da içlerinde biriken öfkeden kurtulabilecekler mi? gerçekten inanılmaz bir canlı türü şu adına insan denilen. nasıl da karmakarışık işlerin içine dalıveriyor birden. arapsaçına döndürüyor her şeyi ve buna katlanması gerektiği inancıyla koca koca çuvalları sırtlanıyor hayatının her günü.
uzak bir varlığı betimlemiyorum burada. tam da kendimi anlatıyorum aslında. uzun uzun düşünülüp alınan kararlar bazen de nasıl da tıkıyor tüm çözüm yollarını. her ihtimali düşündüğünü sanırken birden en basit olanı gözden kaçırdığını anlıyorsun.
gelecek, nelere kadirsin bir bilsem!

Pazar, Ocak 9

kısacık

sanki kafam çok doluymuş gibi. sanki sayfalarca, soluk almadan, gözümü kırpmadan yazmam gerekliymiş gibi. sanki içimde depolarca fikir, tonlarca yaratı yohumu varmış gibi. gerçekten boşa mı harcıyorum onları, yoksa ertelemekle doğru olanı mı yapıyorum emin değilim. hiç de olamayacağım sanırım. bu kadar geniş ilgi alanı ve yaratma hevesiyle her an "hangi biri?" soruları soracağım büyük ihtimal.
son günlerden istediğim verimi alamadım. hasta halimin katkısı yadsınamaz tabii. devamlı yatmak, müzik dinlemek, tv seyretmek türü minimum efor gerektiren işlere dalıyor iki dakika yalnız bıraksam. sonra ayırmak da oldukça güç oluyor. lem madem işe yaramıyorsun, uyu da güç topla değil mi? yok, o da yok.
neyse, haline yoluna girer yine her şey. bir gün..
-mucizevi bir şekilde explorer seçiciliğiyle kafamı koparmıyor artık. uzun zamandır uzak kaldığım tonla siteye girdim. okudum durdum. dünya varmış.. -

Salı, Ocak 4

bugün biraz daha kendimim ben

bugün biraz daha bendim, biraz daha insan oldum, biraz daha hayata karıştım. o ölgün ve durgun hallerim tamamen geride kaldı sanırım. büyük mutluluklarım yok gerçi hala, halimden çok memnun olduğumu söyleyemem, eksiklikler var orada, burada. ama en azından artık nefes aldığımı, adım attığımı, ağzımdan çıkanları tek tek hissediyorum.
doldurulması gereken sayısız boşluk şu sorumluluklar. yaratmayı, doya doya durmayı, görmek için bakmayı, pasif bir huzuru ve en çok da arkadaşlarımı özletti.
geçen gün mor-turuncu yıldızlı kara kaplı deftere yazdığım gibi bu sene benden tüm sosyal kimliklerimi çaldı. hiçbir gruba, insana, amaca ait olmadan çıplak ve yalın bir biçimde varım. parçalarım orada, burada unutuldu kaldı. toplayamıyorum. vakit ve enerji bulamıyorum. çünkü risk almak daha zor artık. göz göre göre yok saymak, ertelemek, geçiştirmek seçenek dışı. sadece yapmak gerek bu sene, gittiği yere kadar gitmek demek ve arkaya bakmamak, hüzünlenmeyi bırakmak demek.
yine bir şeyleri organize etmenin, insanları harekete geçirmenin, onlarla diyaloğun, paylaşımın hayatımda ne kadar büyük bir yeri olduğunu gördüm. 2yle 2yi çarpmak yeterli değil benim için, hatta çoğu zaman gereksiz. başka koridorlarında geziyorum ben beynin. ilşkilendirme, düzenleme, parçaları anlamlı bütünlere tamamlama gibi soyutlamalarla mutluyum. somut aitlikler antipatik geliyor bana, soğuk ve renksizler. belki de bana pek özgürlük tanımadıkları, fazla sınırlı oldukları için.
kafam dağınık anlayacağın gibi bugün. iş güç yine hat safhada. o yüzden son iki gündür kendi olan bu bedeni yormayayım fazla.

Pazar, Ocak 2

deneyelim bakalım

eski yılın son, yeni yılın ilk gününü kaçırdım yazmak için.
vedalar, buyursunlar zamanıydı onlar. kaçırdım bilerek. hem zaten beceremezdim.
"kayıp zamanlar, boşlukluğun anlamsızlıkla yarışında berabere kaldığı anlar" gibi klişelere yer yok şimdimin içinde. o kadar tarifsiz ki olan biten, onu yoklukla bir saymak gerçekten uzak olur. var ve sonuna kadar dolu, hatta belki de boş gözükecek kadar dolu.
kaçtım. tüm görünmez hedef kitlemi çöpe attım. artık paylaşmak ya da anlaşılmak değil hedefim. hatta hedeflerimi toptan kaldırdım rafa.
bu sabah biraz daha güçlü uyandım, biraz daha diri. rüyalar sağ olsun. sonra, birkaç saat önce, eski zaman koşularına göz attım. o çocuksu, saf neşeyi gördüm. kendi kendime cesaret verdi sanırım okuduklarım. olduğum andan kaçmanın o kadar da zorunlu olmadığını fısıldadım kendime onlar aracılığıyla. yazıldığı andan aylar sonra bile etkili olabiliyorlar üstümde demek ki. eve, günler sonra güzel olarak tanımlanabilecek bir şey buldum.
ilk defa bu kadar kabuk girdim yeni bir yıla. ilk defa çzensiz ve bensizdim. uyuşuktum. davranışlarımda belirgin bir değişiklik yapacak kadar bile halim yoktu. sadece en zorunlu olanları yaptım. hani yapmazsam, sonucunda daha ok çaba sarfetmem gerekenleri. geri kalanları bıraktım. oldukları gibi. böylece kendimi koruduğumu mu sandım, yoksa yardım çığlıkları mı attım bilinçsizce bilmiyorum. ama sadece kızıl bir kıvırcığın içime yaklaşmasına izin verdim. sadece ona içten güldüm. geri kalan her şey soğuk ve durgundu. rol bile yapmıyordum, sadece donuk bir akıştı mevzu bahis olan.
şimdi bunları yazanın son üç gündür olan bitenle bağlantısını kuramadım birden. bu sayfalarda daha uzun bir süre mor turuncu kelimeler koşturabileceğimi ummazdım. demek o kadar vahim değilmiş halim :)
yarın ne olacak, sonraki gün ne yapacağım? bu kirlenmiş, kirletilmiş pembe bulutla nasıl başa çıkacağım?nasıl yeneceğim içimdeki öfkeyi? bu kaskatı kalp nasıl safça sevebilecek yeniden? nasıl hayal kurabilecek, nasıl inanacak gelecek günlerin güzelliğine?
uzak düştüm bana ait her şeyden. her an yabancıyım sanki olup biten. farkında olmadan yanlış yola saptım ve her an eski resimle şimdiki arasındaki farklara tosluyorum sanki.
bir de bekliyorum. neyi olduğun bilmediğim bir şeyleri. "birileri beni kendime getirir nasılsa" değil bu. bir şekilde kendim haline yoluna koyarım her şeyi, biliyorum. ama sanki böyle oluşumun sebebini ya da sonucunu görmeyi bekliyorum. böylece hareket etme isteği/ihtiyacı doğacak sanki içimde. bu kadarı bile fazla uyuşmuş bedenime, suyu çekilmiş zihnime, atmaktan yorulmuş kalbime.
beyaz duvara gözlerimi dikmiş hareketsizce durur gibi yaşayayım en iyisi ben biraz daha.