Kelime Koşusu

Çarşamba, Haziran 8

gelecek güzel günlerin şerefine!

tüm olanların tek bir sebebi varmış gibi. hepsi aynı kaynaktan doğup aynı amaçla akıyormuş gibi. sanki kökünü kuruttuğumda tüm sis dağılacak, saf ve gerçek olan ışıldayacakmış gibi.

kaç yol denedim baş etmek için.. iki ileri bir geri, üç sola, dört sağa. olmadı işte, kurtulamadım. ne zaman hiçbir çarem kalmadığını hissetsem, yeni bir pencere açtım kendi içime, oradan dünyaya açıldığım. ne zaman içimde sevgiler tükense, tiyatro sahnesinde gördüm kendimi, elime verilen senaryoyu inanarak okurken. ne zaman ışıklar kapansa, amaçlarım kaybolsa, kaldırıp kafamı gökyüzüne baktım, geldiğim yerden bir iz ararcasına.

pişman olmadım hatalarımdan, beni ben yapmaktan başka suçları yoktu çünkü. hayalkırıklıklarımla yıkılmadım, yenilerini yaratmak elimdeydi çünkü.
umutsuzlukları uzatmadım, daha fazla tükenirsem hiç ayağa kalkamazdım çünkü.

doğru bildiğimi yaptım hep, yaranmak yerine yararlı olmaktı amacım. sevgiyi, dürüstlüğü, onurlu bir hayatı hayal ettim hep. güvendim sonra, kendime, insanlara, dünyaya. güvende hissettim. buradaysam, burada olmak içindim çünkü.

çok anlattım. iki dakika susmadım. sussam da gözlerim konuşurdu zaten. durmamak, hep ilerlemek, hep keşfetmek, hep sormak, hep cevap vermek gerekliydi çünkü. yaşamadan olunmazdı, paylaşmadan tadı çıkmazdı.

ama şimdi öyle bir yerdeyim ki, onca uğraş, onca çaba, doğru bilip inandığım tüm senaryolar boş. açıklayacak tek bir kelime kalmadı olanları. elimde tek kalana tutundum bazen: "ışığımı karartmaya çalışıyorlar, zayıf buldular, köreltmek için fırsat bildiler." dedim. dayanmak için güç topladım kendime. "durma, devam et, savaş sonuna kadar." dedim.

olmam gerektiği gibiydim ben. öyle olmaya niyet ettim.

ama öyle cevaplar alıyorum ki sorularıma bazen, bazen öyle derinden kırılıyorum ki... tüm bunları unutuyorum işte o zaman. bir toz parçası gibi uçup gidiyorum üzerime böyle üflediğin zaman. ne bir yerlere tutunabiliyorum, ne olayların akışına güvenebiliyorum. düşüyorum, hızla, durmamacasına düşüyorum.

işte bu yüzden çekip gideceğin günü iple çekiyorum!

Perşembe, Haziran 2

bu da geçti ya artık gam yemem

Sabah dilimde şu şarkıyla uyandım:

"öyle sarhoş olsam ki
bir daha ayılmasam
her şey bir rüya olsa
unutarak uyansam"

Denemede olduğum sırada bile devam ettim söylemeye. Sadece bu dört dize, tüm gün.
Aralarda da "Bu ben değilim!" diye haykırdım kendime. "Kendi öfkesinde boğulan, kendi ellerini bağlayan. Yaratmaktan, yaşamaktan, olmaktan kaçan." Dört aydır bugün de anlıktır, geçer diye bekledim. Geçmedi. Bu seferki ağırdı, çöreklendi gitmedi.

Meğer yazmakmış ilacı, durmadan, sayfalarca. Meğer anlatmaktaymış çare, utanmadan, sıkılmadan. Birden aydınlandı her şey. Tünelin sonundaki ışık göründü. Derin bir nefes ve ışıldayan gülümse. Birden dik durmaya başladım, birden "iyi ki" ler sıralandı arka arkaya. Büyülüydü. Biz gibi, hayat gibi..

Ve üstüne sen geldin, kırmızı karanfilim. Tatlımı da yediğime göre artık kalkabilirim.. :)

Çarşamba, Mayıs 25

ben, ben, ben

evet bencilim :P bu aralar dünyam kendimden ibaret kusura bakmayın. merkez benim evet. ve her şey benim için dönüyor, evet.
dün yazdıklarımdan sonra bir eskilere dalayım dedim yine. neler yazardım ben, nasıl bir adamdım diye sordum kelime koşuma. aldığım cevapsa tertemiz yaptı beni yine. huzur filizlendi yine içimde çok şükür. hatırladım. kim olduğumu, niye olduğumu ve gözümü böylesine körlüğe, kirliliğe boyayanları gördüm. ve mutluluk gördüm. sevildiğimi en çok hissettiğim zamanlardan birinde olduğumu gördüm. ki bu sevgileri en çok zorlandıkları, sınandıkları bu dönemlerde böylesine yoğun hissedebilmenin değerini gördüm. bana güvenenleri gördüm, halime şükretmeyi gördüm. tevazuyu gördüm tabii bir de, şımarıklığımla, değer bilmezliğimle, mızıkçılığımla ve mızmızcılığımla aynı anda.
iyi ki lere döndüm yine. ama yüzüm biraz kızarık tabii. böylesine geç keşfettiğim, böylesine geç hayata geçirdiğim için.
hayıflanacak, dert yanacak öyle çok şey var ki etrafımda. ve üstüme anında yapışacak öyle çok suç. tam da şimdi gördüm, kendimi ağırlaştırmanın anlamsızlığını. tam da şimdi gördüm, kendime yaptığım her kötülüğün anında nasıl çevreme yansıdığını.
gerçekler, ne haylaz, ne yerinde durmazsınız!

Salı, Mayıs 24

deneme deneme 1-2

merak ettim de hala yazabiliyor muyum diye? hatta bugün sözlü olarak da olsa birkaç kelimeyi arka arkaya dizip duygu düşünce falan ifade edebiliyor muyum diye baktım. pek umut yoktu doğrusu.
tek bildiğim şu bu aralar: içimde kocaman, sımsıkı, kapkara bir top var. yuttum ben onu. bir seferde değil tabii, yavaş yavaş küçük lokmalar halinde. ama lego parçaları gibi ya da aralarında manyetik bir çekim varmış gibi, içimde ayrışmayı reddeder şekilde duruyorlar.
bir bildiğim daha varmış hatırladım: utanç, ki o yumuşak ama yapış yapış bir halde kaplamış durumda içimi.
anlayacağın pek bir kirliyim bu aralar. ve bu kir-pas yığını artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağına inancımı pekiştiriyor. anladım ki hayatım baştan sona değişmek zorunda artık. çünkü maçın uzatmalarını oynadığım şu dakikalarda başlangıç düdüğü çalınmadan önce yaşanmış çoğu şey midemi bulandırıyor. öyle çok şey değişti ki artık, öyle çok kirlendi ki saflık.
içimde birikiyor kocaman değişimler. pratiğe geçireceğim zamanları bekliyorum büyük bir heyecanla. çünkü içimde büyüdükleri sürece başka şeylere odaklanmak zor oluyor. bütün kalmak zor oluyor. temizlenmek istiyorum artık, bir güzel keselemek ruhumu, o kalın kir tabakalarını ciflemek istiyorum. hiç bu kadar kirli kalmamıştım çünkü. en kirli zamanlarımda bile bu kadar gizli, kapaklı ve karanlık değildi içimdeki öfkeler. ya da her öfke nöbeti o an için en karanlığı gibi görünüyor gözüme. bilmek için çok erken ve öğrenmek için çok geç artık.
"artık" sanırım 2005 in kelimesi buydu.

2003 "keşke", 2004 "iyi ki", 2005 "artık"

2006 yı bekliyorum sabırla. şu kocaman değişimler kesinleşsin "artık"! birbiriyle alakasız onlarca hikayenin ilk kelimesini yazmaya hazırlıyorum kendimi. e zor tabii her birine en uygununu bulmaya çalışmak. tek hedef olsa çözüm de tek olacak.
ha bir de, "uzak" istiyorum biraz. haddim olmasa da "huzur" diyebilirim bir de. ve "beyaz sayfalar" tabii. her şey bu kadar siyahken ne kadar olası tartışılır gerçi.

eh, yazabiliyormuşuz demek ki az biraz. iyi geldi iyi. az buçuk temiz hava girdi zihnime.

Cumartesi, Mayıs 14

öyle

Öyle vasıfsız, öyle patavatsız ki her şey
Ve yabancı dibine kadar
Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik derken
En başa dönüyoruz belki de
Kazandığımız ne varsa kaybettiğimiz yere
İlk ana hatta hiç olmamışa
Ve dönüp geriye baktığımızı sanarken
İleride buluyoruz gözlerimizi
Dalmış gitmiş ufuğa
Sanki tanıdık, bildik bi yerlerde
Elini kolunu sallarcasına
Kaygısızca, sorumsuzca
Geziniyor gibi bu kayıp benlik
“Daha dün buradaydın” diye
Boşa hatırlatmaya çalışıyoruz
O çoktan koparmış bağlarını
Dalgalanıyor sakin mavilikte
Özgür hiç olmadığı kadar
Uzakta

Yok ama öyle var ki...