Kelime Koşusu

Çarşamba, Eylül 29

geri dönüşüm?

öncelikleri ne de çabuk değişiyor insanın. farkına bile varmıyor kimmiş, neymiş, niyeymiş. bir sabah uyandığında kendini öyle buluyorsun.
karmaşık ruh halim yerini dinginliğe bıraktı bir haftadır. yine ruh-beden ilişkisi fenomenine dalıp bedensel rahatsızlığımın -üst solunum yolları enfeksiyonu, kendimi bildim bileli senede 2-3 kez uğramazsa ortasından çatlayan davetsiz misafirim- nedeninin içimde bir şeylerin yeniden biçimlenmesi olduğunu saptayabilirim hatta. geçen hafta nasıl aksi, isyankar ve nemruttuysam, şimdi de öylesine uyumlu, huzurlu, sevecenim sanki. barışığım dünyayla, kendimle falan.
aslında sadece hastalığın gelip geçmesi deyip kapamamalıyım konuyu. bilinçli değişimler yarattım içimde biliyorum da bilmemezlikten geliyorum sanki. "büyütülecek bir şey yok" der gibi bir halim var. oysa söylemeliyim, kendime gereksiz yere yük edindiğim, zihnimi meşgul etmesine izin verdiğim ve boşu boşuna uzatarak kendimi yıprattığım kötü alışkanlıklarımdan kurtuldum az biraz. birkaç yeniden tanımlama, birkaç plan-program, birkaç motive edici öğe keşfi sonunda sıfır kilometre bir sezen var aynaya baktığımda karşımda. tamam, tamam abarttım. daha çok yolum var kendimi kafamdaki ideale yaklaştırmak için. tabii ki kusursuz falan değil yeni halim. ama somut verimlilik sağladım kendimi iknaya yetecek. adapte olma sürecimin sonlarına yaklaşıyorum. engelli koşu misali karşıma çıkan engelleri birbir en az enerji + en yüksek verimle nasıl aşacağımı hesaplıyorum.
evet iyi gidiyor, hatta kendimden hiç beklemediğim başarılar yakalıyorum ve hedeflerimin ne kadar küçük olduğunu görüyorum. daha yenilerini, büyüklerini koymalı, ama adım adım ilerlemeyi de ihmal etmemeli. "kendime not" bölümüne ekleyeyim bunu :)

hala çok iş var yapılacak, planı bozmayalım :)

Cumartesi, Eylül 25

hm hm..

yine ve yeniden kendini/hayatı anlama/anlamlandırma çabalarındayım. belirsiz periyotlarla yinelenen bir sorgulama süreci bu. bilenler bilmeyenlere anlatsın. bir an geliyor ve siz "bir dakika, bu benim bildiğim/alıştığım/kanısadığım dünya değil!" diyorsunuz. bazen zevkle, bazen nefretle nerede durduğunu görüyorsunuz. ve anlıyorsunuz bir köşede bir şeyler eskimiş yine. önce neyin, neden yanlış olduğunu arıyorsunuz. neden, nerede hata verdiğinizi, kimken kime dönüştüğünüzü anlamaya çalışıyorsunuz. daha önce yaptığınız tanımlar/açıklamalar/yargılar eksik ve yanlış oluveriyor. güncellemeniz gerekiyor "data bank" ınızı. yeni verilerin geçersiz kıldığı hatalı işlemcileri elden geçiriyorsunuz. ne zaman, nerede bitiyor anlamıyorsunuz. birden hayat tekrar akıyor işte. birden gökyüzüne kaldırıveriyorsunuz başınızı ve orada hataları değil, mor bulutlu hayalleri aradığınızı fark ediyorsunuz: yatışmış sinirler ve tazelenmiş yaşama kuvveti kullanıma hazır..

-önceki yazım bir türlü yayınlanmamış sitede. "sil, yaz, güncelle" rutinini birkaç defa yinelememe rağmen üstelik. bu yazının başına ne gelecek bakalım..-

Perşembe, Eylül 23

burdayım hala

ama hastayım bayağı. okuldan/hayattan/sorumluluklardan izinliydim yine. geçen senenin o karanlık günleri gibiydi. stresler, kahretsinler, kaçışlar hatırlandı. ama iyiyim şimdi, yeni rotayı belirleyip günü güzel sonlandıracağım. biraz birikmiş iş bitirdim, vücudumu dinlendirdim, ama 20 dakikalık bir zorunluluktan kaçtım arada ve zaten fazlasıyla geç kalmış bir konuşmayı erteledim. olsun, eksikleri tamamlarım. düzenimi kurarım yine. kafamdaki listeler oturur, hayat düzenli ritmine kavuşur yine. discmanimle yolbirliği yapamadık ya bugün, şimdi fark ettim müziğin nasıl da burnumda tüttüğünü.

bir de birkaç yeni blog keşfettim geçenlerde. burnumun dibindelermiş ama vakit bulup da bakmamışım. belki burada teşhir ederim onları, belki birkaç sizce yazarım önce. bakalım..

eşsesli iki çift gözden biri rüyamdaydı dün. hatta duramayıp meditasyon yaptım üstüne. bu sanal hali bile heyecan eksiğini gidermişken, elle tutulur hale gelirse ne olurum ben, diyorum. güzel hisler var içimde ve doğruluğunu kanıtlayan sesler duyuyorum. ama olası mı hala bilemiyorum. dün konuştum onunla ama, anlattım kendimi. yüksek benliğine hitap ettim belki, ama soluğunu hissettim yüzümde. duydu beni, evet. kim bilir yakında bulur da belki..

şans dile bana küçük yıldız. en iyiye, en doğruya giden yola bir paralel daha çiz onun için. emin ol pişman olmayacaksın :)

-son 4 gündür yanımdaydınız hepiniz. elimden tuttunuz, benimle konuştunuz, korkularımı dinlediniz, bildiklerinizi anlattınız. zenginleşmiş hissediyorum şimdi ve "iyi ki.." lerle dolu kafam. şu hasta halimle güldürdünüz ya yüzümü sağ olun tüm isimsiz kahramanlarım.-

Pazartesi, Eylül 20

eşsesli iki çift göz

bedenim yorgun yine çalışmalardan, uğraşılardan. uykusuzluk ve halsizlik üzerimde. ama dayanıyorum, kafama koyduğumu yapıyorum. sınavlar, ödevler, testler listeleler halinde diziliyor zihnimde.. ama koymaz hiçbiri. çünkü artık sanal alemden/buradan gerçeğe taşınmış mor-turuncu sayfalarım var, kara kaplı defterim var ve orayı da benimle paylaşan biri var. en alakasız anlarda bir gülüşüyle içimi ısıtan biri var. fiziksel görüşmeler azaldı, kalitesizleşti ama kelimeleri, duyguları, fikirleri hep benimle :)
farklı yüzler var sonra, kimileri heyecan, kimileri şaşkınlık uyandıran. sevgi taşmıyor içlerinden henüz, daha yabancılar bana. ama gelecek neler getirecek kim bilebilir?
hele o iki çift eşsesli güzel göz var. 3 harflik her çifti ve öylesine benzerler ki. bir derken, iki oldular. ama "oldular" mı bilemiyorum henüz. ne kadar olacaklar hesaplıyamıyorum. belki vaktim, belki ihtiyacım yok bilemiyorum. ama hayallerde, bazen de loş hayat koridorlarında rastlıyorum. anlık ifadeleri kazınıyor beynime, arada bir çıkarıp bakıyorum, seviniyorum, tam neye olduğunu bilmeden. iyiler evet, güzeller evet ama doğrular mı, olasılar mı bilmiyorum. bilmeye ihtiyacım olduğunu da sanmıyorum. bakınca anlarlar mı bilmiyorum ve sorup öğrenmemek de işime geliyor, çünkü ben bu bilinmezlik çarpıntılarını çoktan unutmuşum..

Cumartesi, Eylül 18

yine ve yeniden..

garip bir şeyler oluyor. evet garip. derinden ve güçlü. ya bir süredir vardı da ben yeni ayırdına varıyorum ya da daha hala tam ortaya çıkamadı, sadece ilk belirtilerini sezinleyebiliyorum. tanımlayamıyorum, olan ya da olmasını istediğim şey ne, bilmiyorum. bir şeyleri harekete geçirdim ve sanki her an tik-tak sesleri eşliğinde dişlilerin seslerini duyuyor, işleyişlerini an be an hissediyorum. ama öyle ufak ayrıntılardan ibaret ki bu küçük takırtılar, toplamı neyi getirir, sonucu neye benzer, bilemiyorum. aklımda "hep aynı" şarkı çalıyor o zaman garip ruh haline uyan:

"ben kimim, nerdeyim
çok tuhaf bir yerdeyim
içimde çok büyük bir şeyler var"

ama şarkının aksine doğum sancıları misali, acılı ama umutlu bir bekleyiş halindeyim. aslında keyifli bile diyebilirim..

burnuma aynı kokular geliyor son birkaç gündür. neye yormalı bilmiyorum, ama kilyosun saat 6-7 arası serin gündoğumu dalgalarını hissediyorum içimde. o tedirgin huzur doluyor içime. ve aldığım nefesi verirken eriyip gidiyor hayal. orada ne var?

Perşembe, Eylül 16

iyimiş!

yapılacak işler sıralı yine. arka arkaya dizilip beni kovalıyorlar. bense yine burada, mor-turuncu sayfalarda nefesleniyorum. bir yandan da fiziksel direncimin düştüğünü gözlemliyorum. bağışıklık sistemim pek de güçlü değil gibi bu ara. bu farkındalık bana bir yarar sağlayacak mı merak ediyorum.yeni heyecanlar girdi hayatıma, o ışık kaynağına teşekkür etmeli buradan, bir mailiyle sanki büyülü değneğini dokundurdu hayatıma. o zamandan beri "ne yapsam, ne etsem" dediklerim çözülüyor sanki. ya da ben onun yardımlarına öyle çok güveniyorum ki farkından olmadan aslında kendim yoluna koyuyorum her şeyi. placebo etkisi yapan bir vitamin hapı almışımdır belki. her ne olduysa, iyi ki olmuş. ve iyi ki bu seneki 90 derecelik dönüşü de iyi tolere etmişim. kendimi aynaya baksam tanıyamayacak haldeyim yine. "kimdim, neydim" demeye kalksam içinden çıkılmayacak işin. hele o kapıyı aralamayı başarır da, o yeni dünyayı keşfe çıkabilirsem ve eski aralıklardan içeri iyiden iyiye süzülebilirsem; hem maddi, hem manevi anlamda güzel şeylere gebe demektir bu sene. yorucu ve enerjimi tümünü tüketiyor belki, ama şimdiye kadar değiyor gibi gözüktü, bakalım sonrasında ne olacak?mektubum gitti dün soununda. aylar sonra ama olsun. bir yük kalktı üstümden. o tatlı sarışın beni duysun yeter ki :)bir haber de yağmurlu adacık mahkumundan geldi sonra. duydum ki azad edilmiş. onu da görmek bir nasip olsun da..-bu arada erteleme çılgınlığını yine elden bırakmadığın gözümden kaçmadı, "adam ol" diyorum. -kendime- -

Salı, Eylül 14

işte tam burası?

bundan sonraki durak neresi bilmiyorum. nerede inmem gerektiğini, rüzgarımın ne yönde estiğini ya da güneşin nereden doğduğunu/battığını. renkli yüzler var etrafımda, keşfedilecek dünyalar. ama sanırım önceliklerim belirsiz bu ara. bir sürü yapılacak iş var kafamda. bazen birbirine tam zıt, bazen de aynı anda yapılması gerekip de ikisine de yetecek enerjiyi bulamadığım bir dolu iş. sanırım planlama vakti geldi çattı yine. oluruna bırakmak yetersiz kalıyor galiba burada. ne istediğimi keşfedip ona göre şekillendirmem gerek yolumu. hasar tespiti yapmalı, tamir edilecekleri belirlemeli, eksiklerin listesini yapıp alışverişe çıkmalı.

garip hayat :) seviyorum seni, beni sınayışlarını, tam "nasıl da yaptım ehe" dediğim anda yeni bir soruyla çıkıyorsun karşıma. tam aldığım notu beğendiğim sırada "bir de şuna bak bakalım" diyorsun. seninle oynamayı seviyorum hayat. akışının olağanüstülüğüne ağzım bir karış açık bakakalmayı, her gün biraz daha sınırsızlaşmayı, her gün aynada gördüğüm bulanık yansımanın bir parçasını daha netleştirmeyi, "işte tam burası" dediğim anda yolun önümde uzayışını.. hazırım her süprizine, hazırım her testine. bu yolda kaybetmek bile kazanç, farkındayım. hüzünlü huzuru da çılgın sevinci de aynı anda yaşamayı seviyorum.

bu bir senenin sonunda, yazın, yine aynı iskelede, yine aynı yüzlerle oturacağım büyük ihtimalle. ve her şey bambaşka olacak şimdikinden. zamanın akışını seyre dalacağım yine. artılarla eksileri alt alta toplayacağım. ve sonuca bakacağım merakla.

Pazartesi, Eylül 13

gölgeyim ben

bugün yorgunum ben. ve bıkkın. bugün içimden fışkırmıyor sevgi. bugün uzun zaman sonra ilk defa gülmek istemiyorum. hatta kavga çıkarabilirim üstüme gelirseniz. bugün korkağım ben ve güçsüz. bugün güvensizim ben insanlara karşı. ve de kendime karşı. bugün güvenim yok bir e karşı. bugün ben ben olmaktan çıktım. koyu bir gölgeyim ben. sığınıyorum karanlığa, beni saklasın ve kimseye göstermesin diye. öğle vakti çıkıyorum dışarı, en kısa halimle güneşin altından eriyip gideyim diye. bugün sil baştanlarımı çöpten almıyorum. somurtuğum bugün, inançsız. bugün baltalıyım ben, katliamcıyım. içimdeki tüm hayalleri kesip parça parça ediyorum. bugün isyankarım ben. bugün sevimsizim. bugün hatır bilmez, söz dinlemezim. bugün kötüy(d)üm ben..


ve buraya kadardı sanırım. yazdıkça uçup gidiyor içimdeki umutsuzluk. bu mu(ydu) dert ettiğin diyorum. insan kendi kelimelerinden bu kadar etkilenebilir mi? yüzüm gülüyor işte yine. oluruna bırakıyorum şimdi her şeyi/herkesi. yaşasınlar, bildikleri/istedikleri gibi. herkesin mutlu olmaya hakkı var. benim gibi. -o somurtuk kıvırcığın da :) - hayat akıyor biliyorum, benimle ya da bensiz. ki benimle akmasını sağlamak benim elimde. neden kabuğuma çekilip ağlayayım ki? anlık ağırlıklar dibe çöktüremiyor beni. zamanım her şeyden/herkesten daha değerli.

evet, geçti! :)

-gölgey(d)im ben-

Pazar, Eylül 12

bıdırık

fiziksel aktivite minimumdaydı. planlar iptal edildi, her şey askıya alındı. yapılması gerekenler, yerini boşluğa bıraktı. yoktan var ettiğim molada, kendime/durduğum ve olduğum kişiye dışarıdan baktım. farkında olarak ya da olmayarak seçtiğim, oldurduğum ya da olmasına -tepkisiz kalarak- göz yumduğum hayatıma baktım.
ve gördüm ki bu sene de her şey sil baştan. yine koca bir uçurumun kenarındayım. ensemdeki soluklar kulağıma bambaşka şeyler fısıldıyor bu sefer. hem kaçmıyorum bu sefer bir şeylerden. sadece az yürünen patikayı seçiyorum "bilerek". gerçi neyi seçtiğimi seçerken -bilinen anlamıyla- "bilmiyorum" ama olsun. ancak sonradan hangi tarafa atlamayı seçtiğimi hatırlarsam eğer, takdir edebiliyorum doğruluğunu getirdiklerinin benle olan uyumuna bakarak.
dış dünya çağırıyor yine ve dağılıyor kafam. kusura bakma görünmez adam, burada yarım yamalak bir sonda beklemeliyim bir sonraki otobüs gelene kadar.

Cumartesi, Eylül 11

daha hızlı, daha hızlı!

bir sürü şey var olan/değişen. en beklendikler gerçekleşmezken en olmadık işler açılıyor başıma. istekler birden gerçekleşiveriyor sonra. ardından çin işkenceleri geliyor üst üste: "al sana, al sana!" ama ne tuhaftır ki, isyan edemiyorum/etmiyorum hiç birine. sanki biliyorum sonunda ne olacak ya da biliyorum ne olursa tam da olması gerektiği gibi olacak. mücadele ediyorum, savaşıyorum istediklerim için. bazen kanımın son damlasına kadar, bazen de görüntü-adamı olmaya yetecek kadar. oradan oraya koşturuyorum, adımı unutuyorum kimi zaman. sonra bir anda fışkırıveriyor sevinç/sevgi içimden. ve ardından aynı hızla nefretle kararıyor tüm ruhum.

gel-gitlerin en şiddetli olduğu yerdeydim bu hafta. şimdiyse sindirim zamanı. oturup düşünmek şöyle bir ve sayfalarca yazmak sonra. ve kağıt dolduğunda tamamen hiçbirşey olmamış gibi devam etmek hayata..

-sanırım ben neşe/sevgi/umut dağıtmayı öğreniyorum insanlara. ne kadar fazla dağıtırsam o kadar ayakta kalıyorum, o kadar güçlü karşılıyorum olanları. her türlü yükün altına sokuyor beni bu güç, bu güven hali. gözüm kapalı uçurumlardan atlamalarım, en olmadık riskleri bir anda alışlarım, senelerce içimde aynı zehirlerle yaşayışım, sorunları sakız gibi uzatıp her tarafımı kanata kanata çiğneyişlerim ve yutamayışlarım bundan. yani tüm bunlara rağmen hala bunalımlara, umutsuzluklara, dipsiz kuyulara, kısırdöngülere -bu istisna aslında :P- düşmeyişlerim bundan. amacım var benim herkes için. kendime koyacak hedeflerim olmadığında bile var. sanırım önemli olan da bu yaşamak, nefeslerdeki ödülleri toplamak için..-

-seni seviyorum o yağmurlu adacıkta hapsolan kız. bilmem duyuyor musun :)-

Pazar, Eylül 5

şimdi aydınlandı gün. ya da ben yeni fark ettim mavi gökyüzünden taşan sıcak ışıkları. güzel bir duygu evet :)
işlerim bitti sonunda. dert etmeyebilirim artık, "bu bitsin, sonra.." cümleleri kurmayabilirim. sorumlulukları teke indirmek de güzel bir duygu evet :)
gerçi yine kafamda sekip duran küçük yaratıklar var hala. rüyalarda bulanık anlamlar peşinde koşturuyorlar beni, sonra da alakasız zamanlarda zihnimi ele geçiriyorlar. bana ne yaptırmak istediklerini anlayamadım henüz..
radyolu günler başladı yine. discmanimle başbaşaydım tüm yaz. kesintisiz müzik keyfi yaşanmıyordu pek. iskele sefaları dışında tabii. -neredeyse- 24 saat açık radyomla ve tadını unuttuğum o buğulu seslerle o kadar iş güç arasında bile güzel bir ziyafet çekebildim kendime. tabii konu müzik olunca doyumsuzluk hali zorunlu. playlist sabitleşmesin de, ben devamlı aç dolanmaya razıyım.

"daha yeni yazmıştım oysa ki.."

diye başlayacaktım yazıya. "zört diye siliverdim ne aptalım" diyecektim. "bıdır bıdır koşturmuştum ne güzel, aklıma üşüşenlerin kaosuna kapılıp kaybettim onları bir anda." diye hayıflanıp bir somurtuk surat konduracaktım sonuna. sonra "garip bunlar, olanlar, tesadüf sanılanlar, gerçeğe yamananlar.." şeklinde devamlara gidecektim.
explorer ın köşesindeki o küçük çarpıya bastığımı idrak ettikten sonraki üç saniye içinde kafamda dönenler bunlar. ve şimdi bilgisayarın yavaşlığının tek tük artıları olduğunu fark ediyorum. uzatmadan copy paste diyelim:

"bilenler bilir, fazlasıyla göçebeydim son haftalarda. bir orada bir burada. ben bile iki gün sonra nerede uyayacağımı önceden kestiremiyordum.

bir önceki yazımı yazdığımda ikinci haftasındaydım bu çılgın temponun. bir gece bir yerde, üç gece bir yerde, iki gece başka bir yerde kaldıktan sonra, beş gün aynı evi aynı insanla paylaşmaya kalktığım öğrenci evi modelindeydim. son iki günü pek de ikibaşına geçmedi gerçi, ama olsun "ev arkadaşı" kavramını öğrenmeme yetti. sonraki üç gün iskele-yazlık sularında gezinilip beş gün için farklı bir mekana gidildi tarafımdan. ki son ana dek gidilecek yerin adı değişip durdu. ki bence en idealinde karar kılındı. boğaz manzaralı bir terasıyla ahşap turuncusu bir çatıkatı ve mor bir yatağım :) tam da benim için yaratılmış gibiydi. ev sahiplerinin sağlıklı/dengeli beslenme halleri ve sahilde yürüyüşleri de renklendirdi işi bayağı. mutluydum ve mutluyum.

şimdiki zamana geçerken (bkz. "mutluyum") düşündüm, itiraf edeyim. yerleşik hayatın geçiş kısmı pek kolay olmadı çünkü. benim yokluğumda taşındı eşyalarım ve yığıldı orta yere fütursuzca. beni bekledi her şey oturmak için. ayakta karşılanmak o kadar da iyi değilmiş :( . fiziksel bir koşu halindeyim ve yorgun tabii. ama yarın daha sakin olacak, zihnimde koşturma sırası artık :).

üçüncü gün bugün yatağımda uyuduğum. hala bir tuhaf uyanıyorum sabahları. hala -son üç haftadır alıştığım- o "ben neredeyim ya yine?" halleriyle. yanımdaki değişen suratların soluklarının ritmini dinliyordum miyop gözlerimin seslerle uyumlamaya çalıştığı bulanık bedenlere bakarak ya da -şanslı ve yalnızsam- cam/kapı ne varsa açıp yeni güne temiz bir merhaba çekiyordum oysa. bundan sonrası panjur karanlıklarına uyanmakla geçecek 8 ay boyunca. herkesin gözün/mde büyütmeye çalıştığı, benimse "başlayıp bitecek işte, neresi anormal" dediğim o çılgın maraton başlıyor. hani şu çocukluğun son demlerini zorunlu olarak bıraktığın, "en iyisi siz bu dönemi hepten yok sayın, hem getireceklerinin yanında bu kadar kayıp solda sıfır" diyenlere "haydii yaaa!" diye kafa tutamadığın zamanlar. aslında arada iki puandan ya da 2000 kişiden çok daha fazlasının olduğu "portakalı soydum, başucuma koydum.." seçimleri yaparken, değişken ruh hallerinde belirsiz hayaller için amansızca yarıştığın o kabus dönem. -böylesine süslü betimledikten sonra ekleyeyim: betimlemelerin sonundaki her noktada aklımda şekillenen cümle aynıydı: "başla ve bitir" anlattığım kadar bile karmaşık/ayrıntılı/iç karartıcı bulmuyorum anlayacağın bu "dramı". etiketçi/önyargılı sezen, her şeyi düzeltip köşelerini, çukurlarını belirlemeden geçemeyen insan, kafasına takılan en ufak şey için yaygara koparan kıl kişilik bu kadar uysal davranıyor işte bu konuda. ne bir endişe, ne bir umutsuzluk hali çatlaklardan sızabiliyor içeri. yaptığım başlangıçtan da belli zaten bu belirtilerin aslında köklü bir değişimin parçası olduğu.-

hayata gülmek, hayallerde gezinmek, şarkılarda dansetmek, nefeslerde uçmak -oksijen de kafa yapar evet, ama sandığın kadar değil :P- kolaydı son zamanlarda. buğulu maskeler takıp çıkardım arada. ama durulan yer kontrolleri verimli sonuçlar verdi hep. ve içimde ağustosun partisi daha derinden ve emin adımlarla devam ediyor. köklü değişiklikler, yeni sezen halleri, beni bekleyen bir sürü farklı deneyim kokluyorum havada.

gelsinler, gelsinler. hoş gelsinler!