Kelime Koşusu

Pazartesi, Şubat 28

tanışıyor muyduk?

uzun zaman sonra tekrar..
suçluluk duymadan nefes almak güzel bir şey :)
ve sinema, hele ki yanında sevdiğin biri varsa paylaşacak.. -eski, küçük entel bozuntusu tek gitmek, filmin altından girip üstünden çıkmak gerek derdi. olsun, varsın.-
zaman bir yere yetişmek için akmıyor bugün. yarının, ipi göğüslemek ya da geniş zamanlara ucundan yetişebilmek gibi anlamları yok artık. "sezen" diye fısıldıyor kulağıma, "ben hala burdayım"
kocaman bir deneyim daha. tarifi zor. onca zaman gözünde büyüttükten sonra gerçekle hayal arasında köprü kurmak zor. ama bağımlılık yaptı galiba :) yine koştur koştur beynimi sulandırmak istiyorum gece 10 dan sonra, o çılgın adrenalini hissetmek her sabah yataktan kalktığında, karın ağrısıyla kalp çarpıntısı karışımı bir heyecan ve derin nefeslerde aranan duygu kontrolleri. onlarca kişiyle ortak paydada buluşmak güzel bir de. garip bir takım çalışması hali, birbirini dürtükleme/destekleme, yalnızken biri iliğine kadar hissetme.
güzel bir deneyimdi, kabuslarla süslü olacak sandıysam da, bitişi hayata tekrar renk kattıysa da, özlenecek bir deneyim, evet. kulağa ne kadar garip gelse de, öyle.
girilen sınavın süresinden daha az bir uykuyla günü tamamlamak da ilginçti. insan vucüdunun sınırlarına yolculuk :)

Cumartesi, Şubat 26

gelecek zaman düşleri

yarın son gün. pek hızlı koştuğum söylenemez zamana yetişmek için. yaşamayı, kendimi, öğrenmeyi, araştırmayı, izlemeyi, sormayı özledim biliyor musun? kafamın içinde dört dönen kaygılardan kurtulmayı özledim. bu boşluktan kurtulmayı ve zihnimi boşaltmayı!
birilerine yazmayı da özledim. birilerini okumayı ya da. tanıdık birilerini tabii -görünmez hedef kitlem sen kıskanma sakın :) -
temiz havayı ve kendimi unutarak yürümeyi özledim. sporun her türlüsünü, sinema salonlarını, tiyatro oyunlarını ve en çok kitap okumayı özledim. yaptıklarımı kendim seçmeyi özledim. var olmayan yçnetmeliklere göre değil, iç sesime göre hareket etmeyi, evet, özgürlüğü özledim.
orada bir yerlerdesiniz eminim. isteseniz de, istemeseniz de beni bekleyeceksiniz biliyorsunuz değil mi? hayaller de gerçek olacak bugün, her ne kadar kurmaya güç bulamasam da artık ya da içlerine dalıp gerçekleştirmeyi unutsam da.
duyacaksınız beni bir gün hepiniz, yaratacağız soluksuzca, saate bakmadan, dakikaları saymadan. sonrasızca olacağız bir gün, o gün hepimiz orada birlikte olacağız.

Çarşamba, Şubat 23

komik!

geçip gitsin diye, hele şükür bitsin diye dualar edip durdum bu günleri düşünürek, yıllarca. boğuculuğundan, belirleyiciliğinden, kısıtlayıcılığından, zamanımı gaspetmesinden ve kıskanç bir sevgili gibi kendinden başkasına zırnık koklatmamasında..
tamam ya! itiraf ediyorum artık. anladım değerini. o odada, onlarca insanın kafalarını önlerine eğmiş zihinlerini kağıtlara boşaltmasına şahit olunca anladım. o birliktelik, o uyum, o kader birliği pek fazla benzerine rastlanacak bir şey değil.
dile kolay, sekiz yıl! hayatının belirlendiğini, adının/bakışlarının/yüzünün anlamlandığı o çocuk, o ham yılları geçirdiğin dört duvar. tiksintiyle, çoşkunun koridorlarında biribirini kovaladığı, hep ilklerle anacağın o buğulu şehir manzarası..
bir ay tatilde özledim be onca adamı. hayatın koşturmaktan, kısa zamanda çok işler başarmaktan, kağıt-kalemi elin-kolun saymaktan ibaret olan bir tatil olması da etkiliydi tabii bunda. ama üzüldüm onları okulun bu en "baba" hatırasının kenarına köşesine yapıştırırken. tozlu anlarda silik yüzler olarak hatırlanmaya mahkum onlarca insan. baskılarından, bakışlarından, yargılarından, ben sandıkları sıfatlardan kurtulmak için nasıl can attım oysa. nasıl içim bayıldı/acıdı/kanadı bilinçsizce çektirdikleri azapla.
1 mart ta, bu olağanüstü hal alarmının kalkacağı o uzak günde, istiklal de sabahlayacaklarmış. e haziran ın 20 sinde de tünelden meydana çırılçıplak koşarız artık, duyarsanız şaşırmayın.
şaka maka, bunca yıldır anlamını hissetmeden söylerdim hep: şu okuldan bir mezun olayım, kırk götüm inmez aşağı! bugün bir kere daha anladım eve geldiğimde annemlerin merakla parlayan gözlerini görünce. her ne kadar kendimi hep bir şeylere/yerlere göre yetersiz görmeyi alışkanlık haline getirdiysem de, hakikaten yapmışız bir şeyler be. boşa gitmemiş bunca sene. her anını bana kattıklarını o yirmişer sayfalık sınavlara dökerken daha iyi anlıyor insan. doğru dürüst hazırlanmaya vakit bulamadan aralarda atıştırdıkları yetiyor ortaya elle tutulur bir şeyler koymaya. olmuş bir şeyler, oturmuş. gerçi beynim kullanılmayan bilgiyi "boş iş" deyip silmeye iyi şartlanmış ama silemediği birçok ayrıntı kalmış kıyıda köşede. en önemlileri olmasa da, işe yarar oldukları kesin.
hep hastalık hallerinde bu hüzünlü huzura yakalanıyorum işte. ve televizyonda gördüğüm bir iki kare, hayatımın karanlık anlarını bilincime çıkardığı için. ya da uykumda bile çözmeye devam ettiğim sorular sulanmış beynimi kulağımdan akıttığı için.

her neyse. özlemişim kendime zaman ayırmayı, zihnimi havalandırmayı. iyi geldi, evet..

ps. test edip onayladım: bu güruh ya haziran da gerçekten patlayacak ya da şoka girip yerinden kıpırdayamaz hale gelecek. olağan karşılamak mümkün olmayacak, evet!

Pazartesi, Şubat 21

sonunda!

oluyor işte, oluyor. çatallı yollar, bilinçsiz koşuşturmalar, kesintisiz suçluluk duyguları sona eriyor. yarından itibaren her şey değişiyor. cehenneme dönen şubat artık defolup gidiyor.
yarından itibaren ışık hızıyla geçecek günler. anı saatlerle belki de günlerle tanımlayacağım. ve gözümü açtığımda 1 mart sabahında olacağım. o zamana kadar geçireceğim evleri düşünmüyorum şimdi. saatler sürecek beyin fırtınalarından endişe duymuyorum. sadece bu olağanüstü hal modunda çıkacağım gün var aklımda. yetişmeyen konular, sonu gelmez sorular siliniyor zihnimde, fırtına öncesi sessizlik yapıştırıyorum üstüme ve kapatıyorum zihnimi. geçmişi, geleceği, kendimi.
döneceğim evet, bekle beni..

Cumartesi, Şubat 5

tatil havaları - son

bakma son yazılarımdaki karanlığa ve bakma uzun zamandır buralara uğramamış olmama. inan tüm vaktimi çalacak kadar iş dolu ve tüm enerjimi tüketecek kadar cengaver değildi hayat. hatta 2004 ün bitiminden beri en güzel zamanlarımı yaşıyorum. sabahları yataktan ayrılamayışlar, her yanda felaket tellallarıyla karşılaşmalar, geçmişten gelen hayaletlerle güreş tutmalar, anı lanetlemeler geride kaldı.
kızıl kıvırcık la çok zıpır bir deneyim yaşadık da ben buralarda değilken. hayatımın en çaresiz aylarından birinin sonuna denk gelmesi raslantı olmasa gerek. yenilenme, arınma, güçlenme, sevgiyle dolma, farkındalığı arttırma.. saymakla bitmez faydaları. her ne kadar tonla yıldırıcı olayı aynı güne sığdırmak durumunda kaldıysam da yeniden doğmuş gibi oldum 29.01.2005 te ben. özlediğim, aradığım, varlığına inancımı yitirdiğim ne varsa orada buldum ve anın yansımaları küçüldü, un ufak oldu parlayan o koca ışıkta.
artık bilinçli bir şekilde sürüyor mücadele. kaygıları, korkuları, öfkeleri temizleyip saf sevgide var olma çabasıyla geçiyor günler. her şeyin bir anda toz pembe olması hali değil tabii ki bu. daha çok bir içindeki gücü yeniden keşfetme ve tünelin ucundaki ışığı, hatta şaşmaz kutup yıldızını görme durumu.
somut zorlukları atlayıp duruyorum arada. önümde koca bir tepe daha var ufak ufak tırmanmaya başladığım. ilkini iyi atlattım sanırım. en azından iyi aşamalar katettim durduğum yere göre. şimdi önümdeki tepeye odaklanma ve çevredeki her çatlak sese kulak tıkama zamanı. henüz tam bilince varamadıysam da planlamalarımı yaptım en azından. pratiğe geçirmeme de az kaldı.

bembeyaz oldu yine dışarısı. dün iyilik meleklerimiz sayesinde zorluklar aştık. dağbaşı halinin getirdiği sabırtaşı halimiz bilendi sayısızca. zamansızlık, olanaksızlık türü bir sürü engele karşı koyduk. bedenlerimiz, ruhlarımız gerilirken mantığımızla en doğru çıkış yolunu aradık. trajikomik hallerde devam ettik yola. ilginç bir deneyimdi. bu açıdan eleştiremiyorum bu dağlar kızı halimi. öğrettiği öyle çok öfke kontrolü var ki.

aklım başka yerde büyük ihtimalle çoktan fark ettiğin gibi. geri dönmeliyim planlamalara, sıralamalara. yaptıklarımın üstünü çizme zamanı şimdi. belki yakında yine görüşürüz..