Kelime Koşusu

Perşembe, Nisan 28

sana kim inanır?

yarın kutlama yapacaklarmış. anlamadım neyi? okul bitiyor diye diyorlar. ne bitmesi? mayıs ın sonundaki sözlü sınavlar neyin nesi? sanki tüm ilişiğimiz kesilmiş de, sanki üzerimdeki belirleyiciliği tamamen bitmiş de özgürlüğü kutluyorlar.
yok efendim artık bugünler geri gelmezmiş. e nerenize yetmedi sekiz sene?
kusura bakmasınlar. üzülemiyorum onlardan ayrılacağım için. bir öğretmenleri göremeyeceğim bir daha. o üzülmem için neden değil, takdir edersin ki! bu sene gördüğümden daha çok göreceğim kesin yüzlerini, "tüm o ayrılacaklarımın". unuttum gitti, kimdi onlar? yaşananlar neydi, sekiz sene nasıl geçti?
kara bir delik yuttu her şeyi. tüm enerjimi, sevgimi. bana yaşatılanlardan sonra niye üzüleyim ki? belki özlerim ileride, üzerinden zaman geçince. ama şimdi değil. şimdi kesinlikle değil.

belirsizlik. üç ay sonra hangi ülkede yaşayacağımı bile bilmiyorum, bırak şehri, semti. amacım ne, nereye doğru sürükleniyorum? cevabı kaybolmuş sorular duvarlara, oradan hızlanıp bana çarpıyor. benimse tek istediğim uyumak. kulaklarımı tıkamak, kimseyi görmemek, duymamak. hatta uzun süre öyle kalmak. ta ki herkes kayboluncaya kadar. sonra uyanırım işte. bakarım şöyle bir etrafıma. ailem bana kalsın yeter. geri kalan tüm aitliklerimi, geçmişe dair tüm izlerimi alabilirler. boş bir çuval gibi başlayabilirim yine. düzen bu, bozulur tekrar kurulur, ne var? yeter ki tüm yaralar silinsin, tüm hüzünler kaybolsun, gitsin. ağır çünkü, büyüdükçe, hayatta ilerledikçe de ağırlaşıyor. anlıyorsun ki sonsuza uzamıyor yaşam. başlıyor ve bitiyor. ve sen dünü unutacak kadar yakın değilsin geleceğe. görüyorsun hangi zincirler dolanmış ayaklarına, kimler ne için çelme takıyorlar sana. sonra çelişkileri görüyorsun ve yalanları. yüzü gülen, içi kanayan insanları. bazıları "acı gerçek" diyor buna, "hayatın ta kendisi". bazıları "yanılsama"lardan bahsediyor, "bakış açına göre değişir" diyor. bazıları da baştan kabulleniyor, acısı tatlısı demeden.

bilmiyorum neden bahsettiklerini, kim olduklarını. ama yine de kendimde tükenenlerin son kırıntılarını dağıtıyorum onlara. gül gülebildiğin kadar. içimdeki kara delik büyüdükçe büyüyor, gözyaşlarım bile beni unutup gidiyor. bazıları dürtüyor, bazıları sırtımı sıvazlıyor. ama sonuç hiç değişmiyor. sorumluluk hep sana ait. karar verme yetkisi sadece senin. kimse senin için atamıyor senin adımlarını. ayağa kalkacak kadar güçlü değilsen, elinden tutanlarla idare edemiyorsun. böyle yıkılıyorsun işte, en dik olman gereken zamanda. ve nedense herkesin kafasında bir " o güçlüdür, yapar" imajı, ciddiye bile alamıyorlar, nereye sürüklediğini göremiyorlar.

bu muydu olması gereken?
aptal bir dizi vardı bir ara "böyle mi olacaktık?" ben de "böyle mi olacaktım?" diyebilirim, evet. bunca yıllık plan, bunca gayret, çaba. sonun ortada işte. çırpın, dur şimdi "düşünce gücü" diye.

sana kim inanır?

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home