Kelime Koşusu

Cumartesi, Kasım 27

uzun zaman

zaman artık uzun uzun geçiyor zaten. günler hep uzun, zaman hep akışını en ince ayrıntısına kadar hissettiriyor.
belki bir o kadar da hızlı geçiyor. çünkü anlayamıyorum, ne zaman büyüdüm ben? hayat kavgasıyla öyle meşgülüm ki her an! geçim kaygısı şimdiden benliğimi sarmış durumda. acaba hep karşı çıktığım, özüme aykırı bulduğum o "ruhsuz işadamları"ndan mı olmak hakikaten amacım. gerçi başka seçenek görmüyorum kendim için. önceliklerim belirli, garanti gerekiyor bana önce, ben olabilmek için yaşamasını sağlamalıyım sevdiklerimin. borçlu hissetmeye devam edemem. bir şeyler ödemeye başlamalıyım artık, paylaşımın verme zamanı başlamalı. kuru kuru sevgiyle olmuyor alınan nefesin bile pahalı olduğu bu dünyada. maddiyat bu anlamda önemli evet, vazgeçilmez hatta.
gidişat ne yönde peki? içim nereye sürüklendiğinin bilincinde mi? yaptığım, yapmayı planladığım şeyler büyük fedakarlıklar mı acaba? doyum, varoluş kaygısı içeriyorlar mı gerçekten?bilmiyorum, ama güvenim tam bürliğe. nasılsa yerimi bulacağım bir şekilde. önceden öngördüğüm kesin şeyler yok sonuçta. birbiriyle alakasız sayısız olasılık var, ayrı ayrı şekillenen. hiçbirine diğerinden daha yakın değilim sanırım. afallatan süprizlerine hazırım hayatın.
tanıdık yüzler gördüm bugün, planlarımda beklenmedik aksaklıklar çıkmışken hoş bir süpriz oldu. uzaklaşmışım meğer dış dünyadan, özümden. onu fark ettim. ne mutlu, tam da bambaşka şeylere odaklandığın anda gülen yüzlerle karşılaşmak!
bir kızıl kıvırcık var sonra mantarlara karşı kahve-çikolota dondurma yediğim. canım o benim! :)
sonra tatlı cadım var, birden bire bir yerlerden çıkarken, sonra kayıplara karışan, ama her seferinde içimi ısıtan.
sonra gözleri hep uzaklara dalan, kendini de, hayatı da gözden yavaş yavaş çıkaran biri daha var. tesadüfler olmasa sesini unuturum belki. ama çok şükür o hayatıma şans eseri girdiği gibi, benimle bağlantısını da hep raslantılarla sağlayan bir kötü gün dostu. öyle çok şey borçluyum ki ona, iple çekiyorum umursamazlığını daha kuvvetli sırtlanabileceğim günleri. belki yeşile boyalı odanın kırmızı koltuğunda otururken, belki uzak bir ülkedeki evine birkaç günlüğüne misafir olurken. kim bilir?
bir de lanetli karanfil var tabii :P ulaşılamaz olan daha mı kıymetli oluyor ne :) yine de bu kopukluğa rağmen düzenli nefes alıp verişini duyuyorum ya, başka bir şey istemiyorum :) -yok yok istiyorum :p ve 3ünde de alıyorum :) kesin bu sefer olm, kaçış yok!-

hayat, sana sesleneyim biraz da: feleğimi şaşırtıyorsun bu ara. o kadar fırtınalısın ki. yelkenlerimi zaptetmeye çalışıyorum bir yandan. diğer yandan denizin maviliğine, güneşin güzelliğine dalıyorum. neler var önümde kim bilir? hayattaki tek hırsım bu sanırım, bu hayatı sıkıp suyunu çıkarma hallerim :)kendimi çözümleyebilmenin umudunu tamamen yitirdim bu arada. yok yani, olmuyor böyle işler bir anda :) çok karışığım ben be! kendim için bile :) nefes alıp verişim bile bir tuhaf benim, hele hayatla kimi zaman kol kola, kimi zaman alt alta üst üste gezen halim. son günlerde bir farklı seviyorum kendimi. bir farklı eleştiriyorum bir de. içimde yeni bir şeyler büyümesi değil bu, sanki ağır ağır koltuğa oturuyorum. çok yorulmuşum da, eve gidip yatağıma uzanacağım ana adım adım yaklaşıyorum. böyle bir his yaşamamıştım uzun zamandır. yoğun ve ağır çekim bir hal. sanki sn ler sonra tak edecek bir şeyler ve tren raylarının yönü değişecek ve öbür tarafa gitmeye başlayacağım. sanki soruya verdiğim cevabın butonuna tıkladığım, ama henüz butonun basılı kaldığı, kum saatinin ortaya çıktığı, sn in bilmem kaçta biri kadar süren bir andayım. o kadar kısa ve o kadar kesin bir anki heyecanlı değilim, sabırsız hiç değilim. yapacağımı yaptım ve bekliyor bile değilim. doğal akışında ilerliyor her şey ve ben nötürüm. bu asansörü çağırma tuşuna basmakla, asansörün kata ulaştığında kapısını açmaya uzanmak arasında geçen o an işte. oluyorum sadece. başka bir şey yapmıyorum. odaklı bir değilim bu işleyişe. izleyen bile değilim. parçayım, bütünüm, yapanım, olanım, görenim, duyanım, bilenim, habersizim, umursamazım, özenliyim.. tüm renklerin birleşerek beyaza ulaşması gibi bir şey bu galiba. emin değilim..

7 Comments:

  • lanetli karanfil olduk demek ha.oyle olsun.nefes aldigimi arada bir bana da hatirlatman iyi oluyor..
    burasi buz gibi -her anlamda- parmaklarim da, insanlarin kendilerininkine benzetmeye calistiklari yuregim de usuyor, ruzgara karsi yurumek yoruyor bazen
    cabalamak, cirpinmak, yarismak, calismak...ama ne icin? zaten sen de bunlari soruyorsun degil mi...bilmiyorum.ama 3 u icin yukarilardan biryerlerden izin istiyorum artik bir yuzunu gordursun diye
    hoscakal bebek

    By Anonymous Adsız, at 10:56 ÖS  

  • bir şekilde yolumuzu buluruz biz. lanetin son ayları zaten. panzehiri yakında gelecek. o yüzden ileride birbirimizi arkadan itelemek, gerekirse eldiven, gerekirse sevgi olmak daha kolay olacak. -en azından sana daha çok yazarım be, dar alanlarda kısa paslaşmam-
    -3ünde saat 5te beşiktaşta etüdüm var, her halükarda taksimde olacağım, sana kaldı artık laneti sürdürmek ya da kaldırmak :)-

    By Blogger merhababenszn, at 11:16 ÖS  

  • ben de yazıım bişiler "uzun zaman"dan sonra... okumadım tam yazını, okuyamadım, sanki mutlu bi hal sezdim, şu an yanımdan geçmeyen, yabancı olduum..
    cumartesi günü olduğu gibi kusmak istiyorum her yere, boğulana kadar hem de... her şeyi yok edene kdr, kendim de dahil, sen nasılsa yüzmeyi biliosun kurtarırsın kendini merak etme, ben onu da unuttum, unutturdular- her iki anlamda da-
    acımasız bi cumartesiydi, dün, insafsız, geçen bir ayıma gözünü kapayarak kıyan bir gündü, şimdi baktım sonuçlara 239lu bişi almışım. geberiyorum sinirden, ve bir ay sonrasını düşünerek hırstan! ama sewinmem gerekiomuş, annem ööle dio 'en kötü günümde böyle yapmışım' diye.
    amaç saçma, amaca giden yollar daha saçma. bunu bildiğim halde tökezlediimde-üstelik elimde olmadan- ağlamam daha da saçma. dön dolaş istediğin kadar sonuç aynı. ama ööle bi sistem ki balık hafızalı yaptı herkesi, unutup her şeyi, dewam ediyoruz yola.. "kolay gelsin herkese" -gülemedim be bugün, ağzımı açamadım, konuşamadım, dersaneye gitemeyince merak edip arayanlarla konuşamadım, lanet olsun bu hayata- -kestirmeden çıkabilir miyim bu yarıştan?!-

    By Anonymous Adsız, at 5:31 ÖS  

  • bugün acısını çıkardık tüm haftasonunun. koştuk, güldük, dalaştık, eğlendik :)
    sistem falan değil bizi balık hafızalı yapan. birlik!
    başka türlü nasıl anlamlandırabilirsin ki hayatı?? olmuş bitmiş şeyleri sırtında taşıyarak, içine sindiremedin diye kedi kuyruğuna bağlanan tenekeler misali peşinde sürükleyerek? balık değiliz, hayır. ama kafamız az buçuk çalışıyorsa şu an hatrımızda olup da ağzıma sıçan anıları, yükleri silip atmayı bilmeliyiz. gereksiz tüm bunlar. o kıyı kahvesinde saat 6.5 ta güneşin doğuşunu izlerken seninle güleceğiz tüm bunlara. sadece yandaki masada oturan büstü keşfe çıkacağız emin ol.
    geçici olana takılıp durma artık. kustum evet. hem mecaz, hem gerçek anlamda. vee annen de sonuna kadar haklı. olabilecek en bok şey başına geldi, kafanda zilyon tane şey dolandı durdu ve tabii ki performansın düştü. başka ne olabilirdi söylesene. vücudun sana şu anda anlamadığımız bir şeylerin tepkisini verdi ve zihninin hazırlığını boşa çıkardı. ağlayıp zırlayacağına hatalarının tekrar tekrar üstünden geçsene ve başına gelebilecek en bok şeyi aylar öncesinde yaşayarak prova ettiğini düşünsene. of be kıvırcığım haftaya bir şeyin kalmayacak ve bir ay sonra göreceğim yine nerede durduğunu. içindeyken çok zor evet, ama durduğum yerde tek gördüğüm parlayan ışığın, emin ol!
    muaahh! :)

    By Blogger merhababenszn, at 4:28 ÖS  

  • hafızandan copy-paste: "durduğum yerde tek gördüğüm parlayan ışığın."
    olm büst olayına fena taktım, evlat edinicem ben onu :P

    By Anonymous Adsız, at 5:06 ÖS  

  • kendime not: "kıyı kahvesi" diye bir şey yok! :P

    By Blogger merhababenszn, at 6:57 ÖS  

  • nası yok, ne demek yok? gerçekten yok mu? yoksa senin için mi yok? anlamadım ben ya

    By Anonymous Adsız, at 10:06 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home