Kelime Koşusu

Salı, Kasım 2

düşündüm ben

"kimim?" diye. hastayım yine ondandır. hesaplaşma süreçlerindeyim. her şeye "niye ki?" diyen hallerdeyim.
geçmiş hatıralar canlandı gözümde. daha doğrusu karşıma çıkıverdiler. ne yeri, ne zamanıydı, ama geldiler işte teker teker. hem ailelerin, hem okulun, hem de tek tek her birimizin hayatın cilveleriyle kapıştığı, her şeyin yalan, her şeyin güvensiz olduğunu bire bir öğrendiği dönemler. yanlış anlaşılma hayat tarzıydı sanki o zaman. gerçek diye bir şey yoktu, belirlenen vardı ve büyük düzende küçük parçalar savrulurdu. sonra farklı olana imrenilirdi, o sembolleştirilirdi. aykırı olan güzel gelirdi. hoş görmek gerekirdi, büyüyordu insanlar. üç sene önce de büyüyorlardı, hala büyüyorlar. düşündüm ne değişti diye. düşündüm ben kim oldum diye. düşündüm büyüdü mü o insanlar diye.
düşündüm, neler yaptım bugüne kadar diye. ne sözler verdim kendime de tutabildim. kimin hayatında neyi değiştirebildim. düşündüm, niye oldum diye, niye vardım diye. düşündüm olanlar niye oldu diye. ne getirdiler, ne götürdüler diye, olan olunca geriye ne kaldı diye. şimdi, şu an ölüp gitsem arkamdan ne derler diye, dünyada kapladığım alan neye yaradı, yarayacak diye. düşündüm, kime ne verdim, kime ne borçluyum diye, olması gereken neydi ve ben ne yaptım diye. düşündüm, beni hangi sıfatlar tanımlar diye, beni kim, nasıl tanımlar diye. düşündüm, kendimin dedikodusunu nasıl yaparım diye. düşündüm, sadece sevgiyi paylaşmak bu kadar zor mu diye, hayatı öğrenmek bu kadar zor mu diye. düşündüm, hep engellere karşı savaşmak, hep düşmanlarla kapışmak, hep yanlış gideni tespite çalışmak gerekir mi diye.
düşündüm bugün, sorular sordum. kafamda oturan o eski fil, durmak bilmeyen burnum ve kartlaşan sesimle. beden savunmasızlaştıkça ruhun cam kırıkları ayaklara batıyor sanki. öncesi, sonrası meydana çıkıyor olanların. maskelerin ardındaki yüzler fark ediliyor. olası tehlikeler, her gün alınan riskler, şansın yaver gitmesine bağlı olanlar göze batıyor. belki pamuk ipliğinin ucuna asılıyor hayat tüm ağırlığıyla. tartar mı, tartmaz mı?
gözümde yaşlar kurudu bugün. anladım ki hayaller yıkılsa da, beklentiler çöpe atılsa da, güvenler sarsılsa da, en olmadık şeyler olağan karşılansa da devam ediyor insan. durmuyor hiç, dönüp arkasına şöyle bir bakıyor, oradaki çocuksu gülümsemeye iç çekişle karşılık veriyor ve yürüyüp gidiyor. başka yol bulamıyor çünkü kapana kısıldığında. içine atlayacağı boşluklar bile çalınmışken, elinden tutan eller bile kalbini ısıtamazken, o sivri okun saplandığı yer devamlı sancırken, haksızlık/gurur kırıklığı orada bir yerlerde birikip sellere akarken ve seçse de, seçmese de bu pisliği uzun bir süre taşımak zorunda olduğunu bilirken yutuyor çığlıklarını ve gülüyor hayata. "sen güçlüysen, ben de güçlüyüm" diyor, "sen biliyorsan, ben de biliyorum. bilmesem de sana inat öğrenirim. hiç heveslenme!"
yabancıyım burada bulunanlara. kimler, niyeler bilmiyorum. kendimden bildiklerim değil bunlar, kendime yakıştırdıklarım değil. niye oldular, nereden çıktılar, hangi hatanın sonucuydular bilmiyorum. nasıl düzeltilirler, hiç bilmiyorum. nereden başlamalı, nereye ağırlık vermeli bilmiyorum. çünkü bugün bildiklerimi unutturuyor olanlar. sandıklarımı yalanlıyorlar.
sağ olsun kucaklarda şefkat, gözlerde anlayış buluyorum hala, tanıdık yüzler, destekleyen sesler her tarafta. güçleri, kuvvetleri ne olursa olsun, beni silkeleyip kendime getirenler burada. hala gördüğüm anda dünyamı durduranlar var çok şükür. ne, nasıl, niye akarsa aksın, onlara değince duruyor hayat. ama bugün avunmak değil ihtiyacım. bugün scan-disk yapmalıyım. aratmalıyım, buldurmalıyım zihnime, hata nerede ve niye. çünkü ağır geliyor önemsemedikçe derinleşen çukurlar. olması engellenebilirken oldurulanlar. ardından hayıflanmak yakışmıyor tanıdığım szn e, uymuyor benliğime/kalbime. bu kadar yabancıysa olanlar bana, oldurulmayabilmeliler değil mi? bu kadar çökmemeli hayatın dibine, ayağını vurup dibe yukarı çıkmalı insan, parçalanırcasına yüzmeli, boğulurcasına ilerlemeli. eğer beğenilmiyorsa, değiştirilmeli. çünkü ağır geliyor durup bakan olmak. yanlış geliyor boyun büküp kabullenmek. keşke böyle güçsüz, böyle yorgun olmasam da işe başlasam. temizlesem şu üstüme üşüşen tozları. izleyen değil, oynayan olsam artık. harekete geçsem. “yapmadım, etmedim” lere değil, “yapıyorum, ediyorum” lara yorsam kafamı. bıraksa artık karanlık cüceler beni. koşmama izin verseler. durmak istemediğimi bilseler. nefes aldırsalar artık, arada bir de cesaretlendirseler, “bildiklerin yanlış!” demek yerine. gerçeklik duygumu kaybetmesem ikide bir. ben gerçekte yaşamaya alışkınım duyuyor musun, etraftakiler gibi sanal gerçekliklerde aslolandan kaçmaya çalışamam. karanlıklarda soluk alamam ben, siyah-beyazları mesken tutamam. ben hayata aşığım anlıyor musun, ondan ayırma beni, soldurma. kendimi olmayanlara inandırıp alternatif dünyalar kuramam. gökyüzüne sevgiyle bakamadıkça kendimi kutsanmış ya da sürgüne yollanmış sansam ne yazar? mantıklı açıklamalarla deneyimlerimi kabul edilebilir kılamam, yaptıklarımı “herkes yapıyor, herkese göre normal” diye onaylanır kılamam. kendimi bahanelerle savunamam ben. farklı dünyalar arasında sıkışamam, arada derede yaşarken ben olamam. hayatı, insanları düşman görmeye dayanamam ben, “kimse beni anlamıyor, zaten iletişim diye bir şey yok, herkes dünyayı kendi istediği gibi algılar” diyemem. hayata, birliğe güven üzerine kurulu benim düzenim. “hayat anlaşılmaz, gerçekler hep acıdır, mutlu olmam, çünkü biraz sonra mutsuzluğa düşeceğimi bilirim, hayat hep daha da zorlaşıyor, boşluk dolduruyor beni” diyemem ben, diyemem, demem. bir yere kadar avutur çünkü bunlar adamı. geçerlilikleri yoktur, ömürleri kısıtlıdır. ve getirileri götürdüklerinden azdır.

söyle bana: sevmedikçe, gülmedikçe, nefes almadıkça nasıl yaşanır?! telaşla, tedirginlikle, nefretle, öfkeyle nasıl yaşanır?! ya da anlatma en iyisi, hiç duymamayım. bildiğim, öğretildiğim, seçtiğim gibi yaşayayım. varsın sandığım azını elde edeyim, varsın sandığım kadar etmeyeyim, varsın her taraf tehlike/kriz dolsun, varsın sonunda ölüm olsun, ama ben kendimi, hayatı ve insanları seveyim. olmalarına izin vereyim. çünkü başka yol istemiyorum ben, öğrenmek istemiyorum kirli yalanlarınızı. lütfen onları bana göstermeyin!

mor duvarlı, turuncu halılı odamda olacağım ben, eliniz üşürken çalmayın kapımı, çünkü size kapalıyım bugün!

1 Comments:

  • gecmis olsun bebek.kapattigin kapilardan yine kendin bunalir acarsin sen ama...
    ben tam da kizdigin insan tipiyim yine bugunlerde, o yuzden kapin suratima kapanmis gibi hissettim.sen nasil huzurluysan oyle kal, hayal kur, ama gerceklestirmeyi de unutma.senin icinde var o guc, onu durdurma...
    KIRMIZISISOLMUSKARANFIL

    By Anonymous Adsız, at 6:51 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home